11 Aralık 2013

New York - Brooklyn'de bir gün

Bir Pazar gününü Brooklyn daha doğrusu Williamsburg'de geçirdik. Metrodan indikten sonra biraz renkli sokaklarda yürüdük. Sürekli gözleri dört açmak gerekiyor çünkü her köşe harika detaylarla dolu.






Daha sonra sabah kahvaltısı için Bakeri'ye geçtik. Burası ders olarak okutulabilecek bir kafe-fırın. Sokağa taşan harika kokular içeri girince şapşallaşıp ne sipariş edeceğinizi şaşırmanıza sebep oluyor. Cafenin minicik bir arka bahçesi var. Hatta bu arka bahçede içinde  kocaman Japon balıklarının yüzdüğü iyice minik bir havuz bile var. Pazar gününe başlamak için harika bir yer. Kesinlikle tavsiye ederim. Tabaklar, demlikler, sandalyeler vs her şey nasıl özenli.



Kahvaltı sonrası Pazar günleri kurulan nehir kıyısındaki markete uğradık. Hayatının tamamını ıvır zıvır şeylerle oynayarak geçirebilecek biri olduğumdan beni bıraksan bu minik açık açık hava marketinde saatler geçirebilirdim. 1920'lerden teneke bir kutu, birkaç eski New York posteri ve ahşap üzerine baskılı tabelalar aldım. Kocaman teneke harfleri yanımda taşıyamayacağımı çok zor kabullendim.



Market nehrin kıyısında kuruluyor. İnsan bu eski püski hazineler arasında gezerken arada oturup dinlenmek için Manhattan manzarasından daha güzel ne ister?


Daha sonra ufak bir Williamsburg turu atarak burada yaşayan gurubun önerisiyle Pazar öğleden sonraları yemek ve eğlenceleriyle ünlü Miss Favela'ya geldik (elbette rezervasyonla!). Brezilya mutfağı hakkında hiçbir bilgim yoktu, o yüzden tamamen sürprizlere açık halde gittim. Başrolde masalara sürahi sürahi gelen caipirinha var. Rengarenk muşamba örtülü masalar, arkadan eğlenceli canlı müzik ve bu çok lezzetli ve alkol seviyesi şahane kokteyl ile Pazar günü adeta Cumartesi. Önce biraz itiraz ettik akşamüstü sarhoş mu olalım şimdi, daha gezecektik diye ama ortam öyle eğlenceli ki bundan kaçış yok. Yavaş yavaş herkes dan etmeye başladı, biz de sürahi sürahi caipirinha'yı yuvarladık. Yemek olarak genelde soğanlı etler ve pilav yeniyor. Kalamar ve buğulama balık da gayet lezzetliydi.



Miss Favela'dan çıktığımızda hava yavaş yavaş kararıyordu. Williamsburg'un en ünlü mekanlarından Whyte Hotel'in terasına uğrayıp son bir içki içtik. Manhattan manzarasını bir de akşam saatlerinde hayran hayran seyrettik. Öyle uzun zamandır bekliyordum ki New York'ya olmayı kimi zaman gerçekliğine inanamadım. Şimdi de her fotoğrafa bakarken tekrar oraya gitmek istiyorum. 9 harika gün için teşekkürler New York. Umarım tekrar görüşmemiz çok uzun süre sonra olmayacak.




Böylece New York yazıları bitiyor. Öyle güzel şeylerle dolu bir 9 gündü ki her şeyi anlatmaya çalışmama rağmen birçok şeyden bahsedemedim. Hayatımda yaşadığım en ilginç tecrübelerden biri olan Sleep No More'u ise sürprizini bozmamak için hiç anlatmıyorum. Kalbimin önemli bir kısmını New York'ta bıraktım. Kendimi en çok ait hissettiğim şehirlerden biri kesinlikle burası oldu. Şimdi artık gerçek hayata geri dönelim!

1 yorum:

sez dedi ki...

Harika bir gezi olmuş gerçekten. Ben de aşık olup dönmüştüm. Ancak yeme-içme kısmı kesinlikle beni benden aldı. Gezilecek yerlere çalışmaktan yeme-içme kısmını hafife aldığımızı anladım maalesef. Tam bir New Yorker gibi tadını çıkarmışsın, emeğine sağlık. Sleep no more izlenimlerini senin kaleminden okumaya çok heveslenmiştim oysa ki!