29 Nisan 2013

Stockholm 1

Stockolm daha gitmeden seveceğime emin olduğum bir şehirdi. Senelerdir tek bir kelimesini anlamadığım İsveç ev dekorasyon ve emlak bloglarını takip ederim. O güzel sitelerdeki fotoğraflara bakmaya doyamam, sanki bir alakam varmış gibi kiraları filan hesaplarım. Tek bir kelimesini anlamama durumum da değişti zaman içinde tabii, mutfak-ev-salon-kiralık-satılık gibi anahtar kelimeleri öğrendim. Neyse, manyaklıklarımı anlatarak sizi daha fazla korkutmayayım; asıl söylemek istediğim şu ki İsveç'le uzun süredir yakından ilgiliyim. Bu yüzden de aylarca öncesinden planlanmış bu seyahat beni çok heyecanlandırdı. Stockholm'de 4 gün geçirdik. Şehri birkaç kelime ile anlatmam gerekse sanırım şunları seçerdim: tasarım, havalı, pahalı, fit, somon!

Hava 10 derece civarında ve güneşliydi, gece ise neredeyse sıfır dereceye kadar iniyordu. Yani benim için palto ve atkıyla gezmek şarttı, elbette İsveçliler babetleri ve incecik ceketleriyle geziyorlardı. Bir hafta öncesinde hava durumu kar gösteriyordu, o yüzden aslında herkesin söylediğine göre hava bakımından şanslıydık. Sonuç olarak hava soğuk arkadaşlar, Nisan sonu bile olsa paltoları yanınıza alın.

Şehirde metro ile gezmek çok pratik değil. Bana durak araları çok uzun geldi ve biletler de oldukça pahalı. Metro bileti almak da diğer birçok Avrupa şehrine göre daha meşakkatliydi. Elbette birbirine köprülerle başlanmış adalardan oluşan şehir en güzel yürüyerek geziliyor ama zaman zaman metrodan da faydalanmak gerekiyor. İstanbulkart gibi bir kart alıp yükleme yapıyorsunuz.

Her taraf puset dolu. 480 gün gibi inanılmaz bir doğum izni (bunun 60 gününü baba kullanıyor) olunca herkes doğurmuş da doğurmuş. Erkeklerin de doğum izni bu kadar çok olunca her tarafta pusetli yalnız babalar görmeye alışıyor insan. Ne kadar harika bir şey olsa gerek medeniyet!

Haydi o zaman Stockholm turu başlıyor! Semt semt anlatmak daha güzel olacak:

Şehri gezmeye tarihi merkez olan Gamla Stan'dan başladık. Dar, arnavut kaldırımlı sokaklardan oluşan bu turistik adanın tüm dünyada en iyi korunmuş tarihi şehir merkezlerinden olduğu söyleniyor. Burada tatlı dükkanlar, Nobel müzesi, Royal Palace, cafeler, hediyelik eşya dükkanları ve benim favorim çiçekçiler var. Sokaklarda dolaşmak çok zevkli, özellikle Nobel müzesinin bulunduğu Stortorget meydanını çok sevdim.

İnsanlar çok nazik ve herkes kusursuz İngilizce konuşuyor. İsveç Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Euro değil kron kullanıyor. Başlarda hesap yapmak biraz zor oluyor ama 3le çarpıp 10'a bölmek en pratiği! :) Gerçi çevirdiğinizde karşılaştığınız rakamlar sizi mutlu etmiyor. Stockholm gerçekten pahalı. Atıştırmak için bir büfeden ayaküstü alacağınız sandviçler 60 kron yani 17-18 TL civarında. McDonalds'lar çok ucuz ve tıklık tıklım. 10 krona cheeseburger satılıyor. McDonalds harici hiçbir yerde 10 krona bir şey satıldığını görmedim :)



Sanırım daha önce hiçbir şehirde bu kadar çok tasarım butiği görmemiştim. Stockholm'ün her tarafından resmen tasarım fışkırıyor. Sürekli fuardaymış gibi hissediyor insan kendini. Dekorasyon mağazaları da aynı şekilde. Çoğu mağazada resmen büyülendim.




Şans eseri Stockholm'e vardığımız günün gecesinde Culture Night düzenleniyordu. Şehrin birçok semtinde ve mekanında akşam 6 ile gece 12 arası ücretsiz etkinlikler! İnternet sitesinden İngilizce program üzerinde çalıştık, birkaç etkinlik belirledik. Historiska Museet ilkiydi. Gold Room ve İsveç'i geçmişten bugüne anlatan kısımlar çok ilginçti.


Sonra da Riksdag Library'ye uğradık. Gecenin ilerleyen saatleri için planımız Culture Night kapsamında gezilebilen Kungliga slottet (Royal Palace)'ı gezdikten sonra Stockholms stadshus (City Hall)'daki partiye katılmaktı ama gündüz sokaklarda hiiiiç ortada görünmeyen kalabalık meğer bu aktivitelerde sıra olmak için bekliyormuş. İkisine de giremedik ama mutlu mesut sokaklarda gezerek günü bitirdik.


Devamı geliyor.

26 Nisan 2013

kısa kısa

Merhaba!

Stockholm yazılarına başlamadan önce kısa bir haber turu:

Gastro İstanbul 7-12 Mayıs'ta. Henüz detaylı program yok ama takipteyim! Siz de tarihi not edin, festivali kaçırmayın!

Nevra yurda dönüş yaptı. İşler yolunda giderse umarım İstanbul'a taşınacak. Havai fişek, hava fişek!

Çandarlı'da 2013 sezonunu Mayıs sonu açıyoruz. Rüyamda sürekli Çandarlı görüyorum, 1 aylık geri sayım başladı!

Galiba ilk kez 1,5 ay boyunca Ankara'ya hiç gitmemiş olacağım. 3 Mayıs'ta gidiyorum, çok özledim.

Kardeşime İstanbul'da iş arıyoruz. Pırıl pırıl yeni mezun Elekrik-Elektronik mühendisi arayan var mı? Eti senin, kemiği benim :)

Hayatım boyunca kirpik kıvırdım, sonunda kirpik perması yaptıracağım. Konuyla ilgili kötü/iyi tecrübeleriniz var mı?

Teşekkürler!

19 Nisan 2013

veee yarın Stockholm!

Çok heyecanlıyım! Stockholm'ü o kadar uzun süredir merak ediyorum ki..
Yine çalıştım çalıştım, gitmeden sokakları haritasız gezecek hale geldim :) Galiba sandığım kadar sürprizlere açık bir insan değilim.

Vasa müzesi ve lunapark biz gittiğimizde kapalı olacak ama 3,5 günlük tatili dolduracak çok fazla şey var gibi görünüyor.

İnstagram vasıtasıyla çok güzel öneriler geldi ama ben gitmeden "mutlaka şunu da yap" diyeceğiniz bir şey varsa emin olun ki tavsiyeleriniz her zaman önemli ve ben mutlaka not alıyorum.

1 Nisan 2013

Sirkeci'de şahane bir keşif: Can Oba

Şehrin en sevdiğim tarafları Eminönü-Sirkeci-Tahtakale civarları. Dar ve kalabalık sokaklarında saatlerce gezebilirim. Peynirciler, kuru yemişçiler, alçak ve minik tabureli sokak kahveleri.. Ivır zıvır satan dükkanlara karşı zaafım Eminönü'nde nihai tatminini yaşıyor. Her seferinde 4 TL'ye 500'lü cupcake kağıtları alarak, muzaffer bir edayla dönüyorum Eminönü'nden. Ali Muhiddin Hacı Bekir'den birkaç yüz gram güllü lokumu da kese kağıdında çantama attım mı turumu tamamlama vakti gelmiş demektir. Bu yok-yok mahallede her şeyin bulunabileceğini biliyordum da (düğün salonları için baloncuk üreten makine bile gördüm), yolu Michelin yıldızından geçmiş bir şefin işlettiği ara sokak restoranından tamamen habersizdim. Burası benim için uzun zaman sonra en iyi keşif, hemen yazmak istedim.

Mekanın adı aynı zamanda şefin adı: Can Oba. Doruk günlerdir harika bir yer duyduğundan bahsediyordu, bana da detaylarını vermiyordu. Meğer burasıymış. Dışından neler vaat ettiğini anlamak mümkün değil. Diğer tüm turistik "şiş kebap"çılara benziyor. Ki zaten menüde bunlar da var. Şehrin en turistik yerinde mütevazi bir mekan işletiyorsan, sadece sofistike yemekler sunma lüksün olamıyor.

Ben masaya şüpheyle oturdum, burası mıymış dedim. Menü geldi, biz henüz incelerken Can Bey yanımıza geldi, biraz sohbet ettik. Can Oba uzun yıllar boyunca Almanya'da Michelin yıldızlı bir şefin yanında çalışıp daha sonra da bu şefin restoranında 3 yıl boyunca şeflik yapmış. Onun şefliği sırasında restoran eyaletin en iyi restoranı ödülünü almış. Bu adam burada ne yapıyor diye kafam karışık. Kebap menüsünün yanı sıra bir de sıklıkla değişen, asıl menünün içerisinde elle yazılmış bir sayfadan oluşan başka menü daha var. Giderseniz menününüz o menü!

Menünün sabit kalemlerinden balık çorbasının şanı yürümüş, denememek olmazdı. Balık çorbası bana göre ortalaması  olmayan bir yemek. Ya iyidir ya da dayanılmazdır. İyisi gerçekten zor bulunur. Bol malzemeli ve terbiyesi ayarında olmalıdır. Ben burada içtiğim balık çorbası için bugüne dek içtiğim en güzel balık çorbası, hatta biraz daha iddialı olarak içtiğim en lezzetli çorba olduğunu söyleyebilirim. (Annemin yoğurt çorbası kategori dışı!) Bir tabak çorbadan öyle bol malzeme çıktı ki. Balığın yanı sıra bol bol karides, yengeç, kum midyesi.. O kadar kocaman bir tabakta geliyor ki, sadece bu çorbayı içip kalkabilirsiniz, kendi başına bir öğün.


Şef, makarnaları da kendisi açıyormuş. Menüde iki çeşit makarna vardı. Biber soslu makarna ile ıspanaklı ve keçi peynirli lazanya. İkincisini denedik. Muhakkak ki bir sırrı olan inanılmaz bir domates sosuyla birlikte servis ediliyor. Porsiyonlar da devasa bu arada.


Denediğimiz diğer şey tereyağı ve limon soslu somon ızgaraydı. Aşağıdaki tabak önüme gelince ne kadar şaşırdığımı tahmin edebilirsiniz. Somon üzerinde çilekler görmek her gün başıma gelen bir şey değil. Tabak adeta renagrenk bir tablo! Limonlu sos, hem somona hem de çileğe öyle çok yakışmıştı ki, somonla birlikte çilek yemenin tuhaflığını düşünecek vaktim olmadı.


Hem vaktimizin kısıtlı olmasından hem de patlama noktasına geldiğimizden tatlıları deneyemedik. Yan masaya giden çikolatalı mus'ta aklım kaldı (bir de kırılmış dondurma vardı menüde-ne olduğunu anlamadığım için daha çok merak ediyorum) ama hiç endişe etmiyorum. Şehrin en sevdiğim yerinde muhteşem bir restoran buldum, daha çok defalar gideceğim ve sabırla menüdeki her şeyi deneyeceğim! Can Oba'yı tavsiye etmiyorum, mutlaka gidin diyorum. Yakın zamanda ismini çok duyacağımız kesin.

Can Oba
Hocapaşa Mah. Hocapaşa sok. No:10 Sirkeci
0 212 522 12 15


Yazmayı ne çok özlemişim. Resmen hızımı alamadım :)