25 Ocak 2016

Bir hamilelik paranoyası: Çatlamak ya da çatlamamak

Söylemeye biraz çekiniyorum ama hamileliğin en başından beri beni en çok endişelendiren şeylerden biri çatlaklar oldu. İnsan bir yandan endişe etse de diğer yandan kendine kızıyor. Bin tane şey ters gidebilir, ne sağlık sorunları var, aklı başında bir insan en azından midem bulanacak mı diye korkar, sen çatlar mıyım diye korkuyorsun. Ki bir de hayatı boyunca kilosuna, yediğine içtiğine çok dikkat etmiş, fit kalmak için sporunu ihmal etmemiş bir insan olsam neyse. Yemek yemeyi her zaman o kadar sevdim ki, kendimi 3 gün tutup birkaç kilo vereceğime, o çok sevdiğim hamur işlerini yemeyi tercih ettim. Pişman da değilim, ne yalan söyleyeyim. Ben böyle daha mutluyum. Spordan ise bahsetmeyelim. Her zaman kendime göre daha mühim işlerim oldu. Örgü örmek, izlenecek filmler, mutfakta denenecekler... Bende bahane bitmez:) Artık iyice eminim, bu içten gelen bir şey, olmayınca olmuyor. 33 yaşındayım ve çok bayılmasa da iradeli şekilde kendini spora sürükleyen biri olmayacağım artık belli oldu. Kilo almak ise çatlaklar kadar korkutmuyor. Sanırım çatlakların geri dönüşü olmadığı için bu kadar korkuyorum. Kilo bir şekilde verilir diye düşünüyorum.

Sonuç olarak bebek beklediğimi öğrenir öğrenmez kozmetik dünyasına sığındım. Bu konuda orduların ilk hedefi olan Mustela ve Lierac kremlerden edindim. Daha sonra annemin kendi hazırladığı ve şu ana kadar bin türlü konuda işimize yarayan balmumu ve zeytinyağı kremini de kullanmaya başladım. Şimdi ben böyle söyleyince sanmayın ki ben aylardır gece gündüz askeri disiplinle kendimi bu kremlere buluyorum. Hiçbir şeyi düzenli şekilde, aksatmadan yapamayan biriyim. 3 gün sürüyorsam 2 gün ihmal ediyorum. Genelde banyodan sonra zeytinyağlı kremi, gün içinde de Lierac'ı sürmeye çalışıyorum. En çok balmumu-zeytinyağı kremimin hissini seviyorum. Bunu evde kendiniz yapabilirsiniz, internette reçeteler var. Bazen bloglarda görüyorum, ayda 1-2 kutu bitirenler oluyormuş, ben galiba bu konuda biraz cimri çıktım. 6. ayımı tamamladım, daha 3 tüp kremi bitiremedim.




Çatlaklar konusunda okudukça kremlenmeyi iyice savsaklamaya başladım galiba. Çünkü o kadar oku oku oku geldiğim nokta şu oldu: Kremlere istediğin kadar para dök, istersen günde 5 kez sür, derinin cinsine göre çatlayacağın varsa çatlayacaksın. Annen, ablan, teyzen yani ailendeki kadınlar çatlamışsa muhtemelen çatlayacaksın. (Ben anneme göre çok ileri bir yaşta hamile kaldığım için annem referans kabul edilebilir mi emin değilim. O 22 yaşında bana hamileymiş, ben 33 'üm.) Çok kilo almadın, göbeğin aşırı büyümedi bile, yine de çatlayacağın varsa çatlayacaksın. Kimi de hiç krem sürmemesine, 35 kilo almasına, göbeği aynı anda sekiz bebeğe hamileymiş gibi görünmesine rağmen çatlamayacak. Yani konu büyük oranda genetik faktörlere bağlı ve müdahale ederek pek de değiştirebileceğimiz bir şey yok. İşte hayatın acımasız bir gerçeğiyle daha karşı karşıyayız.

Yine de sonradan pişman olmamak ve acaba önleyebilir miydim dememek için şunları yapmakta fayda var: Her gün bol bol su içilecek, kremler günlük olarak sürülecek, ani kilo almamaya çalışılacak. Kremler de çatlaklara mani olmasa bile en kötü karında gerilmeye bağlı kaşıntılar oluyorsa ona iyi gelir. 

Aşağıda görebilirsiniz, Julia Roberts, Cindy Crawford gibi sadece bu konuya milyon dolarlar harcayacak kadınlar bile çatlamış. Bir şeyler yapılabiliyor olsaydı yaparlardı herhalde, değil mi? Yine de gururla bikinileri giymişler. Ne yapalım, belki biz de böyle oluruz. (Magazin bilgisi: Cindy Crawford 66 doğumlu, ilk çocuğunu 33 yaşında, ikinciyi 35 yaşında doğurmuş, şu an 50 yaşında. Julia Roberts 67 doğumlu, 37 yaşında ikizlerini, 39 yaşında 3 çocuğunu doğurmuş, şu an 49 yaşında.)

Düşündüm de 50 yaşında böyle olursam dua edeyim bence.

Yine de sizin mucize formülleriniz varsa, ben genetiği yendim, ailemde kadınlar çatlamış ama ben bunu bunu yaptım hiç çatlamadım diyorsanız tavsiyelerinizi yazarsanız vatana millete hayırlı bir evlat olmuş, bir kamu hizmetinde bulunmuş olursunuz. 




21 Ocak 2016

Panik yok! Hamileyken grip/soğuk algınlığı (Bir nevi survivor)

Günler çok çabuk geçiyor ve ben 28. haftayı bitirdim, kaldı 12 hafta. Artık son trimestirdeyim ve her şey yolunda ama geçtiğimiz 2 hafta boyunca çok felaket bir grip geçirdim. Normalde de bünyem sağlamdır, yatağa düşüren gripler geçirdiğim çok nadirdir, o yüzden böyle ağır bir grip geçirince iyice elim ayağıma dolaştı. Özellikle ateşle nasıl baş edeceğimi şaşırdım. Domuz gribinden şüphelendiler ama değilmiş. Hayatımda ilk kez acile gidip serum aldım. Neyse ki sonunda ateşim düştü ve hayatıma kaldığım yerden devam etmeye başladım. Öksürükle ve griple ilgili Instagram'dan çok güzel tavsiyeler geldi. Birçoğunu uyguladım, çok faydalarını gördüm. Ama sanırım serum ve tablet olarak Parol almasaydım ateşim düşmeyecekti. İlaç almaya çok karşı geldiysem de 39 derece ateşle günler geçirmenin pek faydalı olmayacağı konusunda sonunda ikna oldum. Yine de tabii ki hamilelikte her ne kadar bazı ilaçlar güvenli sayılsa da doktorunuza sormadan kendi kendinize asla ilaç almayın. (Çok sorumluluk sahibi bir blogger olduğumu belli ettikten sonra artık devam edebilirim.)

Belki birilerinin işine yarar diye gelen tavsiyelerden uyguladıklarım birkaçını burada toparlıyorum. Bana tavsiye gönderen herkese tekrar teşekkürler. Griple ve soğuk algınlığıyla baş etmede bir numaralı arkadaşlarınız zencefil ve bal olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken şey, nasıl olsa ilaç kullanmıyorum diyerek bitki çaylarını sınırsız tüketilmemesi gerektiği. Bu ev formüllerini de doktorunuza sormadan uygulamayın lütfen.



Grip için:
-Şu çaydan demleyip günde 1 büyük bardak içtim:
1 elma (Kabukları kalın kalın doğranacak, atılmayacak, dörde bölünecek)
1 çubuk tarçın
1 çay bardağı zencefil (tazesi olursa daha iyi)
4 adet karanfil
2-3 top karabiber (önce beyaz biber kullanıyordum, sonra karabiberin daha etkili olduğunu duyunca ona döndüm)
İsterseniz havlıcan
Bu karışımın üzerine bir büyük kupa kadar su ekleniyor, ocakta kaynıyor. Biraz ılındıktan sonra üzerine birkaç damla limon ve bal ilave ederek içiliyor.

-Yarım çay bardağı pekmez üzerine karabiber ekerek shot yapmak.

Öksürük için:

-Ayağa Vicks ile masaj yapıp, üzerine çorap giymek.

- Sırta tentürdiyot sürmek. Bu annemin bizim küçüklüğümüzden beri yaptığı bir şey. Tentürdiyot dökülmüş bir pamukla sırta kafesler çiziliyor (sanki xoxo oynanacakmış gibi), üzerine bir havlu kapatılıyor ve öyle yatıyorsunuz.

-Bir tane siyah turbu üst taraftan kapağını çıkartıp, dolma gibi oyuyorsunuz. Turbun alt tarafına iğne ile delikler açıyor ve içine bal doldurup kapağını kapatarak bir bardağın üzerine oturtuyorsunuz (bardağın dibine koymayın, alt tarafta boşluk kalsın). Bal gece boyunca deliklerden süzülüyor ve bardakta birikiyor. Siz de sabaha bu baldan bir iki kaşık içiyorsunuz. Her gece taze hazırlayıp sabah içebilirsiniz. (Bence en çok işe yarayan formül buydu, tavsiye olarak birkaç ayrı kişiden duydum, hepsine teşekkürler)

Soğanlı, sarımsaklı, deniz kadayıfı, hatta bıldırcın yumurtalı formüller vardı ama onlara sıra gelmeden hastalığı atlattım. Merak edenler instagram hesabımdaki yorumları kontrol edebilir, gerçekten güzel bir kaynak oldu.

Ben sonunda iyileştim, darısı bu tavsiyelere ihtiyaç duyabileceklerin başına. İlaçsız grip atlatmak benim için kendi çapımda survivor şampiyonluğu kazanmak gibi oldu. Kimse acillere gitmesin, serum filan almak zorunda kalmasın. Soğuklar bitene kadar eskimo gibi gezeceğim!