29 Ekim 2007

günün anlam ve önemiyle ilgili olamayan yazı

29 Ekim küçüklüğümden beri en sevdiğim bayramlardan biri oldu. 23 Nisan'ın coşkusu çocuk olarak beni hep daha çok cezbetse de, gerçekten bir çocuk olarak sahiplendiğim bir gün olsa da, 29 Ekim'in, Cumhuriyet Bayramı'nın ardındaki görkemli kahramanlık hikayelerine hep hayranlık duydum, beni hep heyecanlandırdı. Hala onurlu tarihimizle ilgili detayları okumaktan, yeni şeyler öğrenmekten, ilkokuldan beri anlatılan efsanevi hikayeleri dinlemekten müthiş zevk alıyorum. 29 Ekim beni duygulandırıyor. İlkokuldayken 29 Ekim'de tüm okulun karşısında, okuduğum şiiri yarısında unutmuş olmam da bunu değiştirmiyor.

Umarım bu Cumhuriyet Bayramı, eski mutlu günlerimizi özlediğimiz son Cumhuriyet Bayramı olur. Bugünlerde hepimize kolay gelsin.
Söyleyecek yeni bir şeyim yok, hepimizin canı sıkkın. Son sevdiğim gazete Vatan'dan 2 beğendiğim yazı. Bakalım Doğan bünyesine giren gazetem ne zaman sarsılacak?



“Türkiye’yi Avrupa’ya yaklaştıran parti”


En son Le Monde kullandı bu sözcüğü ama yıllardır duya duya alıştık. Batı, AKP’yi yere göğe koyamıyor, övgü üstüne övgü yağdırıyor: Dünya böyle devlet adamları görmemiş; Böyle ilerici bir parti gelmemiş hiçbir yere. Niçin? “Türkiye’yi Avrupa’ya yaklaştırdığı için!” Ağzını açan Avrupalı yetkili ve gazeteci bunu söylüyor. Bu birinci noktayı aklımızda tutalım.

***

Batı’nın ikinci tavrı ise şaşmaz biçimde şu: “Mustafa Kemal’in mirası yok edilmeli, resimleri indirilmeli. Çünkü bu faşist bir miras!” Bu sözleri Batılı yöneticilerin ağzından kaç kere duyduk. Türkiye’ye gelen yabancı gazeteciler, Atatürk derken neredeyse müstehzi bir ifade takınıyor ve görev sınırlarını aşmak pahasına bu sözlerle küstahlıkta bulunuyorlar. Onlara göre, bu ülkede Mustafa Kemal’i sevenler geri kafalı, Batı düşmanı faşistler. AKP ise ilerici ve Batılı.

***

Batı’nın bu tavrında bir içtenlik görebiliyor musunuz siz? Ben göremiyorum. Eğer “Türkiye’yi Avrupa’ya yaklaştırmak” bir övgü nedeni ise bu övgüyü muazzam reformların yaratıcısı Atatürk mü hak eder, yoksa devrimleri geri çevirmeye uğraşan AKP mi? Kim Türkiye’yi daha fazla Avrupalılaştırmıştır? Ve temel soru şu: Batı’nın; Cumhuriyet’i Batı değerleri üstüne kuran, kadınları çarşaftan çıkaran, onlara oy hakkı sağlayan, Batı hukukunu benimseyen, eğitim sistemini Avrupalı hocalara kurdurtan, laiklik ilkesini uygulayan Mustafa Kemal’den bu kadar nefret etmesinin sebebi nedir? Kimse bana “nefret” kelimesinin ağır olduğunu söylemesin; ben yıllarca Avrupa Konseyi’nde milletvekilliği, UNESCO’da büyükelçilik yaptım. Görüştüğüm, bu konuyu tartıştığım Avrupalı diplomatın, politikacının, gazetecinin sayısını bile unutmuş durumdayım. Hepsi papağan gibi aynı şeyi söylüyor:“Atatürk kötü; AKP iyi. Çünkü Batılı!” Bu derin çelişkinin rastlantıyla oluştuğunu sanmayalım hiç. Bunu söyleyenler kurt gibi adamlar ve bu konuda çok bilinçli bir politika sürdürüyorlar. Onlara inanacak olsak; Atatürk’ü ve Cumhuriyet dönemi kadınlarını, Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştıran bir kadro olarak görmemiz; Erdoğan, Gül ve eşlerini, kızlarını ise Avrupalı saymamız gerekir. Resmen bunu söylüyorlar.

***

Kimse kusura bakmasın; Batı’nın bu iki yüzlü politikasının adı en hafif deyimiyle “namussuzluk”tur. Eğer bu tutumu, CHP’nin bütün uyarılarımıza rağmen “gaflet ve dalalet” içinde aşırı milliyetçi politikalar izlemesine bağlıyorlarsa, bunun hiçbir mantığı yok. Çünkü bugünün CHP’sinin Mustafa Kemal’le ilişkisini kurabilmek için sihirbaz olmak lazım. Bugünün CHP’si Kemalist değil, Baykalist bir partidir. Batı da bunu bilir bilmesine ama Baykalist CHP’nin “radikal sağ”a kaymış, savaş çığırtkanlığı yapan umutsuz durumu işine geldiği için sesini çıkarmaz.


Zülfü Livaneli


Yargı korudu!


Terör haberlerine hükümetin RTÜK eliyle koymaya kalktığı sansür şükür ki yargıdan döndü. Danıştay Türkiye’yi sadece büyük bir ayıptan kurtarmakla kalmadı, ulusal menfaatlerimize sansür gibi bir ilkelliğin vereceği zararları da önledi. İktidar şunun farkında değil: Özgür bir medya ülkenin çıkarlarını dar görüşlü, kalın kafalı sansür memurlarından daha iyi düşünür, korur. Çağdaş yönetimler de toplumun haber alma ihtiyacını karşılamakla yükümlü olduklarını bildikleri için yeterli ve sağlıklı bilgi kanallarını sürekli açık tutmaya özen gösterirler. Toplumun duygusal dalgalar üstünde yalpalandığı dönemlerde medyanın haber ihtiyacı artacaktır. Çağdaş devletler böyle durumlarda medyayı habere boğarlar, dar kafalı olanlar ise sesini kısıp toplumu düşman güçlerin yalanlarına ve kışkırtmalarına açık hale getirirler. Danıştay sansür girişimini derhal püskürterek yargının denetim yetkisini övgüyü hak edecek bir sürat ve kararlılıkla korumuştur. Türkiye bir hukuk devleti ise -ki son Danıştay kararı bunun böyle olduğuna inanmamız için yeni bir sebeptir- ulusal çıkarlarını ilkel yasaklara muhtaç olmadan koruyacak yasalara sahiptir. Bu sınırların çerçevelediği özgürlük alanı, doğru kararlar vermek isteyen yöneticilerin de vazgeçilmezidir. Hataya düşüp sonra pişman olanların yakın tarihteki en ünlüsü ABD Başkanı Kennedy’dir. Daha önce de yazdım ama hatırlatmakta yarar görüyorum: Kennedy 1961’de Castro’yu devirme amaçlı CIA destekli Domuzlar Körfezi çıkarması girişimini haber alan Washington Post ve New York Times gazeteleri üstündeki nüfuzunu kullanarak haberin yayınlanmasını önlemişti. Çıkarma bozgunla bitti, Amerika ve Kennedy rezil oldu. Kennedy daha sonra Washington Post’u ziyaretinde şöyle dedi: “Keşke beni dinlemeyip haberi bassaydınız ve Domuzlar Körfezi çıkarması gerçekleşmeseydi. Ulusal menfaatimiz meğer sizin çizginiz tarafından temsil ediliyormuş...” İktidar, Danıştay kararını yenilgi kabul ederek yeni bir sansür hamlesine kalkışmamalıdır.

*****
Nasıl olur? Terör sorunları Anayasa Mahkemesi’ndeki seçime hak ettiği dikkatin verilmesini önledi. Oysa Haşim Kılıç’ın başkan seçilmesi yargı çevrelerinde itirazlara sebep olmuştu. Ve bu itirazların tümü, eşinin başörtüsü takması ve kendisinin laikliğe karşı suç işlediği gerekçesiyle haklarında kapatma kararı verilen partilerle ilgili kararlara muhalefet etmesi gibi sebeplere dayanıyor değildi. Mesela İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan “Mahkemenin Yüce Divan görevi de yürüttüğü düşünülürse hukukçu olmayan (Eskişehir İTİA mezunu) Kılıç’ın başkanlığa getirilmesi bir hukuk devleti için inanılır şey değildir” diye açıklama yaptı. Avukat Kazan açıklamasında Turgut Özal’ın Haşim Kılıç’ı mahkeme üyeliğine atarken Sayıştay Yasası’na geçici madde eklettiğini, bu maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği halde “iptal kararları geriye yürümez” denilerek Kılıç’ın üyeliğinin sürdürülmüş olduğunu hatırlatıyor. Bu hatırlatma neyi aydınlatıyor? Anayasa Mahkemesi, anayasaya aykırılık kararına konu olmuş bir kişiyi yıllarca üye olarak taşıdıktan sonra şimdi bir de başkan yapmıştır! Peki şimdi ne olacak?Başkan Kılıç’ın Anıtkabir ziyaretine kendisine oy vermeyen mahkeme üyeleri katılmadılar. Bu protesto mahkemede bölünmeyi işaret ediyor. Bakacağı davaların sonucu önceden tahmin edilecek bir yüksek mahkeme?..Olmaz!.. Buna çare bulunmalı!


Güngör Mengi

4 yorum:

turuncu dedi ki...

Özgür bir medya ülkenin çıkarlarını dar görüşlü, kalın kafalı sansür memurlarından daha iyi düşünür, korur.

altına imza attığına göre sorularımı sana sorabilirim sanırım :)

özgür medya dediğimiz şey doğan grubunun hakim olduğu medya 'sektörü' müdür?

ertuğrul özkök başta olmak üzere hürriyet gazetesini sürekli surette pompaladığı militarizm ve savaş çığırtkanlığı iyi midir?

terör olaylarıyla ilgili dezenformasyon olduğu ve bilgi kirliliği yaratıldığı gerçeğini gözardı mı edelim?

halk bunca galeyana geldikten sonra çeşitli şehirlerde sadece doğu kökenli olduğu için saldırıya uğrayan, taciz edilen vatandaşların hesabını soracak bir merci var mıdır?

hükümet yanlısı değilim ama hükümet tü kaka derken karşısındaki medya tertemiz pırıl pırıl mıdır?

daphnevega dedi ki...

turuncu,
sevgili turuncu, nasıl nasıl olabilir ki bahsedilen özgür medya doğan imparatorluğunun tekelindeki medya olsun?

Ertğrul Özkök'ü, Hürriyet'i artık ne yazık ki ciddiye almak, tarafsızlıklarına, sağ duyulu olduklarına inanmak mümkün değil. Keşke olabilse.. Bu kadar büyük güce sahip, bu kadar nüfuz sahibi bir gazete daha iyi amaçlar uğruna çalışıyor olsa. İyi, tabi kime göre değil mi?

Medya kötü diyerek de bihaber yaşamak da özellikle böyle günlerde ana çözüm müdür? Evet dediğiniz gibi saçma sapan galeyana gelme vakaları oluyor ama burada suçu medyanın tamamına da yıkmamak gerek diye düşünüyorum.

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Vatan'in Dogan grubuna satildigindan haberim yoktu, uzuldum dogrusu...Sevgili Mine Kirikkanat yine eski patronuna d�nmek zorunda kaldi desenize...

Ebru ER HASANÇEBİ dedi ki...

yazını okumadım okuyamadım çünkü aklım hiçbirşey almıyor hayattan kopmamak adına günlük okumaktan zevk aldığım blogların sadece başlıklarına bakmaya başladım son birkaç güne has..29 ekim cumhuriyet bayramı,anneannemle dedemin evlilik yıldönümüyken 2 yıl önce ilişkimin başladığı gün oldu bu yıl 2.yılımızı kutlayacağımız o günün ilk saatleri gece 12 sularında pis serseri sarhoşun dayımın arabasına çarptığı haberiyle fırladık evimizden hastanede ise acı 3 haber aldık o güne kötü bir anlam daha eklendi dayımı,yengemi ve çook sevdiğim eniştemi kaybettik..bir araba 3kişiye mezar oldu,2 çekirdek aile mahvoldu geriye dayımdan emanet 2 kuzen ve eniştemden emanet teyzem kaldı...boşalmaya ihtiyacım vardı galiba...birisi son desin artık trafik terörüne..sevgiler ayşe..