i blame coffee
Şimdi geri dönüp baktığımda, aslında her şeyin sorumlusunun kahve olduğunu anlıyorum. Geri dönüp sağlama yapma imkanım yok ve daha da fenası bunu tekrar denemek için cesaretim yok. Ben çay sever bir insanım. Kahveyi de severim aslında ama çay kadar değil.Türk kahvesini çok severim o ayrı. Nescafe, filtre kahve nedense beni tıkar, doyurur. Günün her saati çay, bitki çayı, meyve çayı gibi şeyleri sayısızca tüketirim. Üniversiteye kadar kahve sever bir insandım, ODTÜ’de kendimi engin bir çay denizinin içinde buldum, o zamandan beridir de böyle. İtalya’yı dışarda tutumak lazım, oradaki kahvelere yemek gözüyle bakıyordum çünkü. Kahve benim için bir keyif unsuru. Ayaküstü bir şeymiş gibi bakamıyorum buna. Boş zaman lazım yani kahveye. (Ahahaha aklıma üniversite’de Selçuk’la almak mecburiyetinde kaldığımız Sosyolojiye giriş dersi geldi. Selçuuuk beni duyuyo musun? Hatırlıyo musun kadın kahvenin asıl amacının sosyalleşmek olduğunu anlatmak için kahve kahve kahve demişti bin kere de, bizi gülme tutmuştu. Zaten ne işimiz vardı sosyoloji sınıfında bizim? J)
Neyse efendim, her sabah iş yerime gelince, ilk yaptığım şey gidip mutfakta fokurdayan tiryaki mi ne diyorlar onlara işte o aletten kendime çay koymak. Sonra gidip kuşburnu, adaçayı, yasemin gibi abidik gubidik tüm poşet çaylardan gün boyu içmek. Hiç bir zararını görmedim, biraz sık tuvalete gidiyor olabilirim sadece : ) O akşamüstü ise mutfağa gittiğimde çayın suyunun bitmiş olduğunu gördüm ama süper üşengeç olduğum için kettle’ın tuşuna basıp 10 saniye beklemektense hazır ve nazır bekleyen kahveden içmeye karar verdim. Kremamı da ekledim. Oh bee dedim ne güzelmiş, ben daha sık kahve içmeliyim. Akşamın bir saati Doruk’la buluştuk, ben gündüz aldığım keyifin arsızlığını hala yaşamamdan olacak, bir latte istedim. Ki latte de nedir en nihayetinde, bi sürü süt az bişey kahve. Yok yoook benim ne haddime.
Annemler tatildeydiler, Mert evi hostela çevirmişti. 12 gibi yattım. Yan odadaki sevgili kardeşim Mert ve arkadaşının sesleri –ki artık eşşek kadar adam oldukları için sesleri boru gibi çıkıyor, özellikle de gece yarısı ev sessizken- hiç durmadan devam etti. Cadı abla gibi görünmemek için hiçbir şey demedim, sabrettim. Ben aslında öyle sesten ışıktan filan rahatsız olmam, ama ah kahve ah. Onun yüzünden uyuyamadığımı düşünüyorum. Sonunda saat 3 oldu, ben sabah 7:45’te kalkacak olmanın siniriyle dönüp duruyordum ve Mertler hala susmamışlardı. Sonunda annemlerin yatağına geçtim ve yarım saat daha sabrettim, ama hayır yatmaları ya da en azından susmaları ya da ya da azıcık daha sessiz olmaları mümkün değildi. Nasıl en az cadı abla olabilirim diye düşünerek Mert’e mesaj attım. Susuuuun dedim. Mert elbette duymadı, aradım ve susuuuun dedim. Bir süre sonra sustular ama benim sigortalar çoktan atmıştı. Uyudum bir süre.Sabah oldukça gıcık şekilde kalktım. Zaten sabahları çok da sevimli olduğumu söyleyemem. 2-3 saatlik uykunun verdiği asabiyetle ağzıma bişeyler attım ve yola çıktım.
Hikayenin korku filmi kısmı burada başlıyor. Annem değişik bir insandır. İnsan üstü güçleri vardır ama bunlar somut şeylerdir yani fal bakmak gibi şeyler değil. Sizin yanınızda da gerçekleşir olaylar. Annemin en belirgin cadı özelliği sinirlenince bulunduğu yerin elektrik düzenine tuhaf şeyler yapmasıdır. Kendiliğinden. Mesela evde sinirlendi, bizim sigortalar atar. Arabada giderken sinirlendi, arabayı bozar. Bir değil iiki değil, artık durum tescillendi. Bütün arkadaşlarım bilir durumu, şahit olanlar da olmuştur. Gözünüzde de filmlerde gördüğünüz bir cadı canlanmasın, annem çok sakin ve neşeli bir insandır. Öyle devamlı sinirli gezmez. Sadece hepimiz sinirlendiğimizde sinirlenip kalıyoruz, o sinirlendiğinde elektrik düzenleri alt üst oluyor.
Nerde kalmıştık? Yola çıktım işte. 1 kilometre oldu olmadı. 80 km gibi bir hızla giderken yavaşlamaya çalıştım ve araba yavaşlamadı. Fren pedalı takıldı kaldı. 50 metre kadar şok halinde devam ettim pedala basmaya ama hızımı anca 40 km’ye düşürebildim. Dörtlüleri yaktım ve o hızda devam ettim. Henüz trafikte değildim, Allahtan etrafımda araba yoktu. Çünkü eğer önümde biri olsa yüzde yüz vuracaktım. Bildiğiniz durmadı işte araba. Arabamın vitesi otomatik, o yüzden vites filan da düşüremedim. Araba saatte 30-40 km ile giderken vitesi park moduna geçirdim ve el frenini çektim. O kadar korktum ki arabayı tekrar çalıştırmaya cesaret bile edemedim. Bu olayın trafiğin içinde olduğunu hayal bile edemiyorum. Yolun ortasında duran arabamdan indim, sabaha kadar arkadaşıyla çene çalımış olan kardeşimi saat 8:45’te arayıp uyandırdım. Arabam bozuldu gel dedim. Eve çok yakındık, o aldı arabayı eve götürdü, ben onun arabasıyla işe geldim ama bütün gün şoktan çıkamadım. Bir kazaya en çok yaklaştığım an buydu sanırım. Zaten böyle şeyler de hep ailem şehir dışındayken olur. Ben bu arabayı 7 senedir kullanıyorum, yani tanımadığım bilmediğim bir araba da değil, ne olduğunu anlamak mümkün değil..
İşin garibi araba 2 gündür servis servis geziyor, kimse arabadaki problemi bulamıyor. O olaydan sonra ben cesaret edemiyorum tekrar kullanmaya arabamı. Mert kullandı, babam kullandı, 2 ayrı servise gitti. Hayır kimse bir problem bulamıyor. Ama bu da arabanın camı açılmıyor gibi bir problem değil ki, ben de umursamayayım. Ödüm kopuyor aynı şey tekrar olursa diye.. Diyorum ki acaba acaba mümkün mü? Acaba anneme çekmiş olabilir miyim? Acaba o gün o kahveleri içmeseydim, rahat rahat uyusaydım, arabama binseydim, yine de bu olacak mıydı? Cadı olduğumu kabullenmektense, kahveyi suçlamak en iyisi.
Neyse efendim, her sabah iş yerime gelince, ilk yaptığım şey gidip mutfakta fokurdayan tiryaki mi ne diyorlar onlara işte o aletten kendime çay koymak. Sonra gidip kuşburnu, adaçayı, yasemin gibi abidik gubidik tüm poşet çaylardan gün boyu içmek. Hiç bir zararını görmedim, biraz sık tuvalete gidiyor olabilirim sadece : ) O akşamüstü ise mutfağa gittiğimde çayın suyunun bitmiş olduğunu gördüm ama süper üşengeç olduğum için kettle’ın tuşuna basıp 10 saniye beklemektense hazır ve nazır bekleyen kahveden içmeye karar verdim. Kremamı da ekledim. Oh bee dedim ne güzelmiş, ben daha sık kahve içmeliyim. Akşamın bir saati Doruk’la buluştuk, ben gündüz aldığım keyifin arsızlığını hala yaşamamdan olacak, bir latte istedim. Ki latte de nedir en nihayetinde, bi sürü süt az bişey kahve. Yok yoook benim ne haddime.
Annemler tatildeydiler, Mert evi hostela çevirmişti. 12 gibi yattım. Yan odadaki sevgili kardeşim Mert ve arkadaşının sesleri –ki artık eşşek kadar adam oldukları için sesleri boru gibi çıkıyor, özellikle de gece yarısı ev sessizken- hiç durmadan devam etti. Cadı abla gibi görünmemek için hiçbir şey demedim, sabrettim. Ben aslında öyle sesten ışıktan filan rahatsız olmam, ama ah kahve ah. Onun yüzünden uyuyamadığımı düşünüyorum. Sonunda saat 3 oldu, ben sabah 7:45’te kalkacak olmanın siniriyle dönüp duruyordum ve Mertler hala susmamışlardı. Sonunda annemlerin yatağına geçtim ve yarım saat daha sabrettim, ama hayır yatmaları ya da en azından susmaları ya da ya da azıcık daha sessiz olmaları mümkün değildi. Nasıl en az cadı abla olabilirim diye düşünerek Mert’e mesaj attım. Susuuuun dedim. Mert elbette duymadı, aradım ve susuuuun dedim. Bir süre sonra sustular ama benim sigortalar çoktan atmıştı. Uyudum bir süre.Sabah oldukça gıcık şekilde kalktım. Zaten sabahları çok da sevimli olduğumu söyleyemem. 2-3 saatlik uykunun verdiği asabiyetle ağzıma bişeyler attım ve yola çıktım.
Hikayenin korku filmi kısmı burada başlıyor. Annem değişik bir insandır. İnsan üstü güçleri vardır ama bunlar somut şeylerdir yani fal bakmak gibi şeyler değil. Sizin yanınızda da gerçekleşir olaylar. Annemin en belirgin cadı özelliği sinirlenince bulunduğu yerin elektrik düzenine tuhaf şeyler yapmasıdır. Kendiliğinden. Mesela evde sinirlendi, bizim sigortalar atar. Arabada giderken sinirlendi, arabayı bozar. Bir değil iiki değil, artık durum tescillendi. Bütün arkadaşlarım bilir durumu, şahit olanlar da olmuştur. Gözünüzde de filmlerde gördüğünüz bir cadı canlanmasın, annem çok sakin ve neşeli bir insandır. Öyle devamlı sinirli gezmez. Sadece hepimiz sinirlendiğimizde sinirlenip kalıyoruz, o sinirlendiğinde elektrik düzenleri alt üst oluyor.
Nerde kalmıştık? Yola çıktım işte. 1 kilometre oldu olmadı. 80 km gibi bir hızla giderken yavaşlamaya çalıştım ve araba yavaşlamadı. Fren pedalı takıldı kaldı. 50 metre kadar şok halinde devam ettim pedala basmaya ama hızımı anca 40 km’ye düşürebildim. Dörtlüleri yaktım ve o hızda devam ettim. Henüz trafikte değildim, Allahtan etrafımda araba yoktu. Çünkü eğer önümde biri olsa yüzde yüz vuracaktım. Bildiğiniz durmadı işte araba. Arabamın vitesi otomatik, o yüzden vites filan da düşüremedim. Araba saatte 30-40 km ile giderken vitesi park moduna geçirdim ve el frenini çektim. O kadar korktum ki arabayı tekrar çalıştırmaya cesaret bile edemedim. Bu olayın trafiğin içinde olduğunu hayal bile edemiyorum. Yolun ortasında duran arabamdan indim, sabaha kadar arkadaşıyla çene çalımış olan kardeşimi saat 8:45’te arayıp uyandırdım. Arabam bozuldu gel dedim. Eve çok yakındık, o aldı arabayı eve götürdü, ben onun arabasıyla işe geldim ama bütün gün şoktan çıkamadım. Bir kazaya en çok yaklaştığım an buydu sanırım. Zaten böyle şeyler de hep ailem şehir dışındayken olur. Ben bu arabayı 7 senedir kullanıyorum, yani tanımadığım bilmediğim bir araba da değil, ne olduğunu anlamak mümkün değil..
İşin garibi araba 2 gündür servis servis geziyor, kimse arabadaki problemi bulamıyor. O olaydan sonra ben cesaret edemiyorum tekrar kullanmaya arabamı. Mert kullandı, babam kullandı, 2 ayrı servise gitti. Hayır kimse bir problem bulamıyor. Ama bu da arabanın camı açılmıyor gibi bir problem değil ki, ben de umursamayayım. Ödüm kopuyor aynı şey tekrar olursa diye.. Diyorum ki acaba acaba mümkün mü? Acaba anneme çekmiş olabilir miyim? Acaba o gün o kahveleri içmeseydim, rahat rahat uyusaydım, arabama binseydim, yine de bu olacak mıydı? Cadı olduğumu kabullenmektense, kahveyi suçlamak en iyisi.
21 yorum:
Ayşe ciğim ne kadar enteresan annenin olayı. Büyük ihtimallle sen de sinirlenince arabaları bozuyorsun :) Neyse ucuz atlatmışsın. Geçmiş olsun. Bence bir dahaki sefere kahveyi sadece sabahları falan iç :) Öpüyorum. Sevgiler...
www.lezzetaski.com
Çok geçmiş olsun efendim.Bir alttaki yazıdan yola çıkarak Allah'tan bu arıza sırasında İstanbul'da değilmişsin diyorum.Evet,belki karşına araba çıkmayabilirdi ama bi' koyun sürüsü ya da büyükbaş hayvan çıkabilirdi hiç olmadı 3 metre uzağında olmasına rağmen "herşekil geçerim karşıya,üstelik tın tın yürüyerek yaparım bunu hatta bi' de araç sahibi bana hızlı geç gibilerde korna çalarsa ters ters bakarım." prensibiyle hareket eden bi' yaya çıkabilirdi.
unutur muyum ayşemon...çok buyuk hevesle almıştık ama senın sonra daha kolay bı ders bulup benı yarı yolda bırakmanı da unutmak mumkun diil elbet :D...
cok keyıflı bı yazı olmuş..ama bence secret okusaydın bunlar basına gelmezdi :D...
pozitif dusun kı negatıflık basına gelmesin..
Ayse cok gecmis olsun, umarim arabanla araniz duzelir ve boyle bir sey bir daha olmaz. Bu arada o anda cok sogukkanli davranmissin, acaip takdir ettim seni. Ben olsam ciglik cigliga aglamaya filan baslardim herhalde.
Cok cok gecmisler olsun Ayse,ucuz atlatmissin valla ama sucu kahveye atma n'olur:)
Benim gibi agzina cay koymayan ama kahvenin her cesidinin hastasi olan insanlar var bu dunyada. Uzuluyoruz. (yani ben ve digerleri...)
Tekrar gecmis olsun, o yaramaz arabana da soyle, uslansin, edepli adapli bi sey olsun. Korkutmasin oyle....
çok çok geçmiş olsun Ayşecim! Çevrende kimse yokmuş iyi ki, ucuz atlatmışsın! Çok benzer bir durum benim başıma geldi. hem de defalarca!
Arabam otomatik, gayet hızlı sağ şeritte giderken araba birdenbire yavaşlıyor ve gaza basmıyor, frene basmıyor! dörtlüleri yakıp sürükleniyorum.. ve defalarca servise gitti, kimse çözemedi, babam kullandı onun başına gelmedi! ben de çok korkuyorum tekrar başıma gelecek diye.. aynı durum ablamda da oldu birkaç kez :S amaniiin!!
gecmis olsun aysecim, iyi ki baska arabalar yokmus yolda! kötü düsünme, kötü birseyler olmasın! ayrıca bir kahvesever olarak sorunun kahveden kaynaklanmaması gerektigini düsünüyorum =)
Geçmiş olsun Ayşecim ya.
Neyse ki, iyisin. Annenin olayı gerçekten ilginç. Benim annemin bizim ne yaptığımızı görmeden sezme gibi bir olayı var.
Kardeşim 3 yaşındayken; annem banyodan çaktırmadan yeni silinmiş halı üstüne basan kardeşime "buse çabuk yerine otur" diye bağırmıştı. evet duştaydı o sırada. Öyle kalakalmıştık :)
Bir de çok kahvenin öyle bir etkisi var. Bir seferinde o kadar çok kahve içmiştim, ellerim sürekli titremişti gün boyu ve hiç konsantre olamamıştım.
Öyle olduğu zamanlarda, ılık süt içmeyi dene. İşe yaraabiliyor.
Okurken canım çekti. Kahve yapmaya gidiyorum. Havanın soğuk olması ne güzel değil mi baboli?
Neyse, ben okumam gereken makaleme geri döneyim.
Canım benim yeni geldik geçmiş bayramın kutlu olsun
hande,
Teşekkürler. Evet hatta sabah bile içmesem en iyisi galiba :))
cornelius,
hahahaa. ben bırak boşalmış freni, koskocaman tankım bile olsa korkarım istanbul'da araba kullanmaktan :) ama o yayalardan burda da var, merak etme :)
selçuuuk,
hımm evet önemli bi detayı atlamışım ben :)) sana bir sosyoloji borcum var ama düşünsene ne güzel şeyler öğrenmişsindir sen kahve hakkında hahaha :))
banu,
Çok teşekkürler. İnsan düşününce öyle olurmuş gibi geliyor ama galiba tehlike anında birden bir soğukkanlılık geliyor insana, bir daha olmasın görmeyelim :)
ozan,
:) nası uyuyosunuz peki? ben de akşam 11'de kahve içip uyuyabilen biri olmak istiyorum, ki mesela ders çalışmak içsem o kahveyi kesin uyurum dayanamam, psikoloji tuhaf bişey:)
bembi,
ciddi mi? demek olabilen bişey bu? ruh ikizimi buldumm :) peki siz nasıl çözdünüz problemi? benim şimdi fren sistemi değişecek ama aslında bi sorun bulduklarından değil, beni susturmak için yapıyolar bunu. uff ya tekrar olursa??
aslı,
teşekkür ederim! siz kahve sever bloggerlar olarak, bana adaplı şekilde kahve içmeyi öğretin istiyorum :)
tuğçe,
haha tuğçe ya çok güldüm hikayeye. acaba doğurduktan sonra böyle bir güç mü geliyor kadınlara çocukları zapturapt altına alabilmek için?:)) Ilık süt, çok teşekkürler, keşke bunu önceden bilseydim..
jela,
Havalar bugünden itibaren tekrar 20 derece civarına geliyormuş. Tam deli meteoroloji uzmanı oldum, 1 haftalık hava durumunu bilmezsem kolum yokmuş gibi geliyor. Makale oku, ablan gibi deli olma.
eda,
yazıyı okudun mu?:) senin de bayramın kutlu olsun.
Kahve her zaman masumdur tüm suç erkek kardeşlerindir:):)
Geçmiş olsun ucuz atlatmışsın...
Türk Kahvesi içerken yazınızı okumak ayrı bir ahenk kattı anlatmak istediklerinize.
Geçmişinizi bir göz önüne getirin muhakkak yapmış olduğunuz çok mühim bir iyilik vardı ki bu vakada karşınıza çıkmış ve sizi korumuş. Yaşanılan herşeyden ders çıkarılması gerektiği gibi buda okunması geren bir mesele.
Anonymous'a bir noktada katılmıyorum, bir kitaptan medet umacak kadar biçareliğe düşmemeliyiz. Çünkü o kitapta bizim bilmediğimiz bir şey yok sadece dikkat etmediğimiz hususlar ve bakmak istemediğimiz pencerelerden bakmamızı amaç edinmiş. Hayatın kendisi her an sınavlarla dolu bir mektep, yeter ki bu eğitim yuvasında doğru notları alalım.
Sevgili Samantha,
Böyle bir fren olayı benim de başıma gelmişti. 91 model bir broadway(kim ne derse desin benim sevgili yaşlı teyzemdir o!!), fren hidroliği boşalmış, ben ne anlarım!! sadece fren tutmamaya başladı :( yavaş yavaş ben dörtlüler, el freni, uygun bir cep derken arabayı durdurabildim ve işte o anda fren lak sesiyle dibe dayandı!! Uzunca süre teyze beni de korkuttu ama sorunun çözümlenmmesinden sonra teyzeli yolculuklara devam edildi :)
Çoook geçmiş olsun!!!
Bu arada geldim Ankara'ya. Keşif ve keyifteyim!! Ne kadar çok yeni bina yapılmış mahallemize??!
Çok geçmiş olsun.
Manuel vitesli arabadan şaşmayın derim ben.
Yazı ve başınıza gelenler çok ilginç, Stephen King'in bir romanından alıntı gibi olmuş.
Ayşecim çok geçmiş olsun. Benim ilk arabamda seyir halindeyken stop etmişti.O ano düşününce seni anlıyorum. Çok zor bir durum. Allah korumuş canım.
Uykusuzluğunun nedeni kesinlikle ve kesinlikle bence kahvedir. Çünkü ne zaman bir fincan kahve içsem o gece uyuyamıyorum. Sanırım bünyemiz alışkın değil. Özellikle akşam yemeğe gittiğimde kola ve kahve içersem o gece sabah olmak bilmiyor.
zeya,
:)) bunu yeni sloganım olarak benimsiyorum!
karizma,
anonymous benim yakın bir arkadaşım, o bu konuda dalga geçiyor benimle, yani aslında bir mesaj kaygısı yok :) bizim ofiste türk kahvesi yok, olsa da içsem.
ayça,
teşekkürler. mahallemiz çok gelişti, park caddesinde güzel restoranlar açıldı, tavsiye ederim.
anonymous,
manuel vitesi kullanabilsem ben de çok mutlu olacağım ama ehliyet sınavından sonra bir daha hiç kullanmadım, mecbur kalsam ne yapacağım bilmiyorum.
nuray,
teşekkür ederim!! kola da mı? ama o zaman iyice fena olur durum. ben çok kola içiyorum, o bir şey yapmıyor bana. akşamüstü 3ten sonra kahve yok, bir de böyle deneyelim bakalım.
Arabana talibim! 5.000 calisir? Ahahaha dunyanin en yuzeysel adami :)
Saka bi yana bagnazlik derecesinde pozitivist oldugum icin bu hikayeler bana hep ufak bi gulumsemeyle "hadi len" diyerek dinledigim hikayelerdendi. Ta ki sana kadar. (Oyle bi yazdim ki sanki 15 yildir tanismiyoruz!) Nese sadece sen anlatinca inaniyorum, oyle diyim.
Kahveye gelirsek bu yazi bnm 3 yil once yazacagim bi yaziydi. Saat 6'dan sonra sutlu kahve icince uykularim kacar 3e kadar otururdum vs. Simdi yatmadan bi torkis kave iciyorum, mis gibi uyuyorum. Bunye alisiyor yani (2.'yi icince hala sabahi bulurum o ayri).
Kotu elektrige gelince boyle seyler olunca iyi seyler dusun. Seni guldurcek veya mutlu hissettircek; misal Nurullah'in sabaha karsi 3'te nasil kafasinin dusup dusup kalktigini dusun sonra Expecto Patronum de :)
Gecmis olsun :)
aynı şekilde beni de susturmak için filtresiyle ilgili bir parçasını değiştirdiler. ama olmayacağının garantisi yok dediler, çünkü sorunu bulamadılar :) ondan sonra henüz bir daha olmadı.. bir de bu parçayla ilgili olarak hava kirliği, kötü benzin etkiler dediler.. yani arabanın aynı şekilde yolda kalmamasını garanti edemelier :( ne anladım ben bu işten!
"çay" sözcüğü üzerine arama yaparken, burayı bulmak ilginç oldu :))
Geçmiş olsunla başlayayım :)
İnsanın ruh halinin eşyaya aksettiğine ben de inanıyor; hatta zaman zaman da şahit oluyorum :)
Yalnız değilsiniz yani :))
Evrende her şey mümkün...
Bu arada aldığı sosyoloji eğitimi yetmemiş,bir de üzerine sosyoloji masteri yapan bir sosyolog olarak diyorum ki sosyoloji kötü bir şey değildir :)))))))
sevgiler...
içtenlikle...
banu
Okudum tatalım okudum geçmiş olsun yalnız en çok da kahveyi suçlamana koptum bebek :)
Yorum Gönder