18 Mart 2008

Belçika'da Brüksel'den ve yemekten başka ne var?



*
*
*
Brugge Brüksel'den trenle 50 dakika. Hiç beklemediğim kadar sevdim burayı. Sanki lego şehir. Kuzeyin Venedik'i diyorlarmış. Yok artık diyorum ama yine de görmeye değer. Orta çağ hissiyatı veren, kanallarla dolu bu şehir oldukça turistik. 1 gün hatta yarım gün bile gezip görmek için yeterli. Ha, unutmadan bir de kanallarda yüzen kuğular var. Sanki Alice Harikalar Diyarındaymış gibi hissedebilirsiniz. Küçük turist teknelerinden birine atlayıp yarım saat boyunca kanallarda gezinebilir, etraftaki binaların sadece şirin değil, aynı zamanda Avrupa'nın en eski binaları olduğunu öğrenebilirsiniz. Diğer görülmesi gerekenler: Our Lady's church, 1100lerde inşa edilmiş ve 30 yıl öncesine kadar hastane olarak kullanılmaya devam edilmiş St.John's hospital, St. Salvator Katedrali, The Belfry ve bir de adını hatırlamamım mümkün olmadığı şirin meydan :) Aklımda bunlar kalmış..
*
*
*
*
*
Eğer vaktiniz varsa Brugge'den dönerken Gent'e uğrayabilirsiniz. Brugge'den 20 dakika süren bir tren yolculuğunun sonunda Gent'e varılıyor. Belki de Brugge'den hemen sonra gittiğimiz için burası biraz sönük bir şehir gibi geldi bana. Ayrıca şu noktayı belirtmek gerek, çünkü biz bu kısımda biraz zorlandık, gidecek biri olursa belki faydalı olur: Belçika'da gittiğim tüm şehirlerin arasında tren istasyonundan şehir merkezine gitmek için vasıta kullanılması gereken tek şehir burası. İstasyondan çıkınca sola yürüyüp tekrar ilk sola saparsanız tram'leri göreceksiniz. 1 nolu tram'e binip şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Bileti önceden almanıza gerek yok, binince içerden alabilirsiniz. Ne yazık ki nerede inmeniz gerektiğini söyleyemeyeceğim, biraz etrafınıza bakıp, hareketli biryerlere varınca inin, biz öyle yaptık :) Görülmesi gerekenler: Koskocaman St. Bavo katedrali, St. Nicolas kilisesi, hükümet konağı ve yine lego binalardan oluşan şirin meydan. Graslei ve Koornlei'ye gidemedik, harika görürünüyor, yolunuz düşerse siz gidin.. Tam fotoğrafta görünen duraktan tekrar tram'e binerek tren istasyonuna ulaşabilirsiniz. Yarım saat sonra Brüksel'desiniz.
*
*
*


Antwerp, Brugge'den sonraki favorim oldu. Sokaklar ferah ve cıvıl cıvıl. Gezmeye "Steen" yani Antwerp'in sembolü kalesinden başladık. Burada da tüm şehirlerde olduğu gibi :) bir ana meydan ve bir Our Lady's Church var.. Biz iki gündür kendini yollara vurmuş bedeviler gibi yürüdüğümüz için artık Antwerp'te yorgunluğa dayanamama belirtileri göstermeye başladık ve turistik şeylere ilgimizi kaybetmeye başladık. Bu yüzden aslında Antwerp''i pek de bilinçli bir turist olarak gezemedim! Bazen hani çok yorgunken salaklaşıp her şeye gülme hali gelir ya -gelir di mi, yoksa bitek bize mi geliyor? - bize o hal geldi ve gitmedi; Antwerp'in harika ve şenlikli dev alışveriş caddesi Meir'de her 3 dakikada bir kendimizi banklara atıp güldük. Antwerp'i çok beğendik, Brüksel'de yaşasak sık sık gelirdik buraya diye düşündük, Ayşegül'e de sen mutlaka alışverişe buraya gel diye telkinlerde bulunduk :)
*
*
*



Leuven'e vardığımızda ise hava kararmak üzereydi. Aslında daha önce bahsettiğim Japon restoranı için geldik buraya. Ayşegül hanımın bilgilendirmesiyle buranın şirin bir üniversite şehri olduğunu ve zaten görecek fazla bir şey olmadığını öğrendik, sanırım Ayşegül de çaktırmasa da iyi yorulmuştu :) St.Peter kilisesi gördüğümüz tek turist attractionı(bu lafa da çok gülüyorum) oldu. Bir de büyük sürpriz ana meydan varmış, onu göremedik, aç ve yorgun olunca sanatsal ve tarihsel kaygılarımız nasıl da sıyrılıp gidiveriyormuş üzerimizden görmüş olduk! Ama şehri sevdim. Sokaklar rengarenkti, en genç nüfusu burada gördüm. Sokaklardaki rengarenk afişler aklımda kaldı, bir de bardağı 1 euroya içtiğimiz Martini.. Leuven Brüksel'e 15 dakika uzaklıkta. Komik değil mi bu?
*
*
*
*
p.s: Yarın babamın doğumgünü. Süpriz var, inşallah güzel işleyecek. İyi ki doğdun babaaaa.

5 yorum:

Pilli Petro dedi ki...

Resimlere bayıldım ah ah orda olmak isterdim şimdi:)Ayşecim, babanın doğum günü şimdiden kutlu olsun nice yıllara diyorum.

Adsız dedi ki...

Bruge çok dingin, keyifli bir şehre benziyor. Fotograftaki o sol taraftaki evde oturmayı hayal ettim bir an. İstanbul'dan kaçıp orada otursam kitap, film, müzik eşliğinde ne kadar da muhteşem bir yaşam olurdu diye düşündüm..

Babana sağlıklı, mutlu yıllar diliyorum.

philosophique dedi ki...

"In Bruges" diye bir film var, Colin Farrell oynuyor. Bruges'u gordukten sonra cok guzel olur simdi seyretmesi:
http://www.imdb.com/title/tt0780536/

Unknown dedi ki...

Babana nice mutlu yıllara, sanırım gecen yıl da babanın dogum gününde okuyordum seni. Yazını hatırlar gibiyim =)

divadeiwob dedi ki...

gent için öyle sönük filan demeyin lütfen, gent çok çok güzel bir şehirdir - belki ben aşığım ona ondan böyle söylüyorumdur : )