3 Kasım 2008

sit and wonder

Artık klasikleşti. Pazar- pazartesi yazısı o haftaki yemek kursu hakkında oluyor. Bitecek diye üzüldüğümü söylemiştim ya, kurstaki herkes halinden çok memnun olduğu için biraz daha uzatmaya karar verdik. 1 ay daha kurs devam ediyor. Yuppi.

Sonunda taze makarna hamuru hazırlamayı öğrendim! Artık ölsem de gam yemem gibi bir şey. Bir de hamur karıştırma makinem (maşallah Kitchenaid'ler inanılmaz pahalıymış!-yan taraftaki wishlist'te ütopik isteklerim arasında yerini aldı.) ve hamur kesme aletim olsa kimse beni tutamaz. Gerçi şimdi de hamur karıştırma makinem olmadığı için elde yapmayı deneyeceğim. Artık ravioli mi olur papardelle mi olur göreceğiz :)

Sırf bununla kalmadık tabii. Crostini, borç çorbası (ki aslında bu pek çorba sayılmayan Rus yemeği pek de zevkime hitap etmiyor. Vakti zamanında Rus ev arkadaşım yapmıştı ve gerçekten evde ne var ne yoksa koymuştu çorbaya, hem içerken hem de sonrasında öleceğimi sanmıştım.) , mantarlı tavuk sarma veee sufle yaptık. Ben artık sufle yapabilen bir insanım. Tahmin ettiğim kadar zor değilmiş. Makarna hamuru da açmayı bildiğime göre Nirvana'ya kaldı 3-5 santim :)

Ve "Mustafa hakkında her şey". Tüm sinemalarda tıklım tıklım salonlarda gösterilen Mustafa hakkında her yerde bişeyler olduğu için konuşmaya galiba gerek yok. Ben filmi oldukça yavan bulduğumu söyleyeyim sadece. Bulabildiğim en doğru tanım bu: Yavan. Sanıyorum ki Can Dündar ise filmin gişe hasılatı ile Türkiye zenginler listesinde kendine hatrısayılır bir yer edineceği için, eleştirileri de hiiiç takmayıp "kotram kaç metre olsun?" konusu üzerine düşünüyor olabilir. Nokta.

Annem haftasonu İstanbul'daydı. Annem yokken uzak akrabalar geldi çatkapı. Genelde böyle şeyler hep annem yokken olur zaten :) Kalabalık misafire çay yetiştirmenin zor bir şey olduğunu öğrenmiş oldum. Zaten bir tur yapınca çay bitiveriyor. Sonra hemen o arada tekrar alta kettledan su koymak gerekiyor ki zaten minicik bardaklardaki çaylar bitene kadar yine demlenebilsin. Tabi ben zaten çayların bittiğini de fark edebilecek derecede "evkızı" bir insan değilim, aklıma gelince bardaklar boşalmış oluyor. Of ne bileyim işte. Zor işmiş. Annecim evine hoş geldin :)

Veterinerle kardeş olduk. Onlar bize biz onlara. Maksi'ye sürekli iğne yapılıyor. Durumu iyi değil. Bu konuyu aklımdan uzak tutmaya çalışıyorum. Ocak 5'te 18 yaşını dolduracak Maksi. Mert o gün reşit olacağı için Maksi'yi diskoya götürmeyi düşünüyor :) Umarım 5 Ocak'ta hala bizimle olur. Geceleri rahat uyuması en önemli huzur konum oldu.

İtalyancamı unuttuğum ve bu konuda hiçbir şey yapmadığım için kendime kızıyor, İtalyanca kitaplar alıp, okuyup anlayabilmek istiyorum. Bir yerden başlamak gerek. O kadar kursa ve orada yaşanmış 1 seneye çok yazık olacak. Tekrar defter kitabımı elime alıp çalışacak gücüm yok. Eğer güzel ve ayarımda kitaplar satan bir yerler varsa mutlaka kitap almalıyım. Allora, speriamo bene!

Son güneşli günlerimizi geçirirken, Ankara son sevimli hallerini bize gösterirken yuvarlanıp gidiyoruz işte.. 3 Kasım olmuş, vay be.

19 yorum:

Adsız dedi ki...

ya ama "mustafa" için söylenebilecek hiç mi olumlu birşey yok?

ömer hasançebi dedi ki...

борщ çorbasını bende ilk denediğimde çok beğenmemiştim ama iyi yapan bir yer bulduğunda bir daha bırakamıyorsun.

Nihan dedi ki...

Ayse ilahi Mustafa yorumun beni oldurdu. Filmi seyretmedim, seyretmeyecegim. Tam Cumhuriyet bayraminda vizyona sokulan bir Ataturk filmi benim icin buram buram somuru kokuyor demektir. Ha film yapti pazarlamayacak mi, para kazanmayacak mi, elbette kazanacak elbette pazarlayacak ama konu cok hassas. Yani diyecegim o ki daha filmi seyretmeden senin yaptigin yorum ben de intiba seklinde olusmustu. Filme de, anlatacak farklı birseyleri varsa onlara da cok yazik oldu bence benim gozumde...

KIRMIZI dedi ki...

himm ev yapimi makarna... gecen sene ben de muhtesem bi yeni yil armagani olarak boyle bi kursa katilmistim, en yakin arkadasimla... cok keyfli ve sonrasi da cook lezzetliydi. ama anladim ki bu konudaki bilgilerimi sooyle genis, aydinlik, ortada buyuk mermer tezhahli bir mutfagimin olcacagi gunlere saklamak durumundayim... cunku su anki bidik mutfagimda,darmadagin olup, bu islere girismek pek de keyifli olmuyo... filmi henuz izlemedim, ama izlemeyi dusunuyorum, yum onyargilarima ve yapilan yorumlara ragmen...

Adsız dedi ki...

Ayse, İtalyanca blogları takip ederek yorum yazmak ve hatta friendfeed'den acoount alarak İtalyanca blogları buradan düzenli takip etmek, yazarlarıyla mesajlaşmak senin için yararlı olacaktır. Ben de geçenlerde Almancamın unutulmaya yüz tuttuğunu görerek böyle bir yöntem geliştirdim kendimce:)

Adsız dedi ki...

Slm Ayse,
Gecen hafta sonu hocks da mıydın? Hoksda dans yazını merakla bekliyoruz...

Adsız dedi ki...

Merhaba Ayşe;
İtalyanca hangi seviye ve ne çeşit kitap arıyorsun yaz bana bizim kütüphane de var mı bakayım :)
Eğer ileri seviye roman tarzı arıyorsan ben kendime bir internet sitesinden istetiyorum eğer istersen onunda adresini veririm.
İtalyancayı unutmaman için destek tam bak :):):)
Defterleri tekrar açmakla olmuyor kullanmak lazım yoksa unutuluyor valla :)

Adsız dedi ki...

“Can Dündar Nobel’i hak ediyor!



Psikolog Sebla Kutsal, psikolojik savaşın en ahlaksızcasının nasıl yapılabileceğini belgeselleştiren "MUSTAFA" filmini izledikten sonra dayanamayıp bir mail yazmış.

Yazdıklarına aynen katılıyorum, bugün söz Sebla Kutsal'ın.


"Can Dündar Nobel'i hak ediyor!





29 Ekim'de Can Dündar'ın "Mustafa" isimli filmine gitme gafletinde bulundum. Dündar filminde büyük bir mucizeden bahsediyor…

Özetlersek, filme göre, Mustafa denen bu kişi;

Birkaç sefer özenle altı çizildiği üzere karı-kız düşkünü, bir oturuşta mutlaka bir büyük rakı içen, bugün karşılaşsanız, eline bir psikiyatrın kart vizitini tutuşturup "aman bir an evvel bu numaradan bir randevu al kendine" dedirtecek derecede vahim kişilik bozukluklarına sahip, çok zengin bir kadın için sevgilisini terk edip onun intiharına neden olan, çocukken yediği bir dayak üzerine yıllarca içinde bitmek bilmeyen bir kini biriktirip, sırf bu sebeple ülkeyi laiklikle buluşturarak, modern eğitimi başlatarak, dini eğitim veren kurumda yediği dayağın öcünü alan birisi…

Sadece bu kadar mı sandınız? Elbette hayır! Cephedeki cesaretine bir kez olsun değinilmeyen Mustafa'nın geceleri karanlıkta uyuyamadığını öğreniyoruz… İçinde sürekli bir korku ve tatminsizlik hissi taşıyor. Cumhurbaşkanı olup da artık hiçbir şey yapmadan boş boş oturmaya başlayan bu adamın iç sıkıntısı daha da büyüyor. Öyle ki tek tesellisi çalgılı, içkili sefa âlemleri. Yapayalnız kaldığı dünyasında hasta ruhuna gitgide teslim oluyor. Çok mutsuz, hem de çok…

Film, Mustafa'nın "dinsiz" olduğunu vurgulamak üzerine kurgulanmış. Kurtuluş savaşını desteklerini alabilmek için dindar kesimleri ve kurumları kandırmış, sonra işi bitince de onların ipini çekmiş. "Dinin afyon etkisi" üzerine söyledikleri filmde sık sık yer alırken, Ramazan ayında içmediği, Kur'an tercümesi yapan özel bir görevli yardımıyla dini anlamaya çalıştığı ve malum çevrelerin sıkı adamı Nevzat Yalçıntaş'ın ortaya çıkardığı üzere Hz. Muhammed'in mezarını yıkmak isteyen Suudiler'e "orduları gönderirim, ayağınızı denk alın" mealinde bir telgraf yollayarak mezarı yıkılmaktan kurtardığı, vb. birçok bilgi seyirciden özenle saklanmış.

Kurtuluş savaşı harita üzerinden ve birkaç basit sahneyle "oldu da bitti maşallah" tadında kestirme yoldan anlatılmış. İnsanda, tüm milli direnişin ve çarpışmaların kısacık bir sürede tamamlandığı ve memleketin kolayca kurtulduğu hissi uyanıyor.

Zaaflarla dolu zayıf karakterine ve acı dolu anılarına tutunarak sürüklediği ömrünün en sıkıntı verici son döneminde ise Mustafa "beni hatırlayın!" diyor. Hatırlanmaya değmeyeceğinin kendisi bile farkında olmalı ki, unutulmaktan ölesiye korkuyor…



Film, sürekli not tutmak suretiyle tekrar tekrar izlenir ve derin yapısını çözmeyi amaçlayan bir gözle incelenirse, yukarıda yazdığımdan çok daha fazla Mustafa aleyhtarı unsur kolaylıkla listelenebilir. Aktardıklarım, bir çırpınışta aklıma gelebilenlerden ibarettir.

Dündar filminde büyük bir mucizeden bahsediyor… Çünkü Dündar'ın Mustafa'sı, bırakın çeşitli devletlerce işgâl edilmiş bir ülkeyi düşmandan temizleyip yeni bir ülke kurmayı, bir sürüye çobanlık yapmayı bile beceremeyecek bir adam. Ancak nasıl oluyorsa Türkiye'yi kuruyor! Yani film bir mucizeyi anlatıyor… Oysa ki savaşlar ve şehitler kan kırmızısıdır. Yepyeni bir devletin kuruluşu ve bir ulusun şahlanışı buz gibi gerçektir. Mucizeler ise ancak masallarda anlatılır.

Yazdığı ve yönettiği masalla Can Dündar, görevini ifşa etmiştir. Misyonu tamamlanmış bir görevli olarak kesinlikle eserini bir masal kitabı olarak da yayınlamalı ve hak ettiği Nobel ödülünü almalıdır!



Ancak ben Mustafa'yı tanımıyorum…

Sadece Mustafa Kemal bilirim ki kendisine Atatürk denir.

O da bizim gibi etten kemiktendir lâkin bedeni çürüyüp gitmişse de ruhu bizimledir.

İnsan olduğu için hatalar yapmıştır fakat hatalarıyla doğrularını iki ayrı kefeye koyup da hakikâti göremiyorsak, içimizdeki vicdanın terazisine yazıklar olsun!



Benim gibi düşünenlere, "Atatürk'ü putlaştırmayın, O'nu da herkes gibi doğrularıyla yanlışlarıyla tartışalım" diye saldıracak olan aydınımsılara cevabım önceden hazırdır; "İyi niyetinize bir saniye olsun inanabilseydim, kapımı açar sizi beklerdim…"



Havai fişek sesleri İstanbul'u inletirken yazıma son veriyorum… Değerlerimiz, bir kum saatinin incecik belinden akıp giderken, o gösterişli fişeklerin gürültüsünün çığlıklarımızı bastıramamasını, gökyüzünü kaplayan renk cümbüşünün gözlerimizi boyayamamasını temenni ediyorum…"

özlem hanım dedi ki...

sebla kutsal süper özetlemiş hakkaten.. "o da bir insandı" vurgusu yapmaya çalışırken s.çmış can abi.. Atatürkcüğümün nasıl dini gerekirse siyasete alet edebileceğini de vurgulamış, aslında Atatürk'ü Vahdettin anadoluya gönderdinin altından çıkabilecek binbir polemiğe de yol açmış.. çok güvendiğim nadir adamlardan biriydi can dündar, sallandı.. çok üzülür heralde bilse:p

assortiek dedi ki...

en alttaki şaheser resme baka baka yorumumu yazıormm,ufff o ne yaaaa:)

Unknown dedi ki...

Su 2. fotodaki ev makarnası gibi ben Kyma'da yemistim ama cok fazla yumurta tadı vardı. Acaba yapılırken cok mu yumurta eklemek gerekiyor yoksa orada yedigim mi kötüydü? Ben begenmedim acıkcası. Umarım senin yaptıkların güzel olur =)

Fifi Croissant dedi ki...

ayyy Ayşeeee... o şeyin içinden ne akıyor, kırmızı hani?

ömer hasançebi dedi ki...

merhabalar, yeni bir mimi
size paslamış bulunmaktayım. Mimi hayata geçirebilmem ve sizi misafir yazar olarak ekleyebilmem için davet gönderebileceğim bir e-mail adresi yorum bırakırsanız daveti hemen gönderirim. daveti kabul ettikten sonraki 3 gün içerisinde yazınızı ekleyebilirseniz sevinirim. Mime katkınızdan ötürü şimdiden teşekkürler. İyi günler...

Adsız dedi ki...

aysecigim muhakkak italyanca dergi oku..kitaptansa.. cunku italyanca konusmayali biraz gitmistir. kitap zor gelebilir. italian glamour veya vanity fair tavsiye ederim. hatta su internet sitesine gir. www.style.it .bu vanity fair internet sitesidir.. blog yemekte sevdigin icin istersen zenzero cannella olmasi lazim. ona gor italyan blog. sevgiler melike

Adsız dedi ki...

hımmm kursta hazırladıklarınız enfes gözüküyor özelliklede sufle. gittiğiniz kurs hakkında biraz daha detaylı bilgi verebilirmisiniz? (adresi, ücreti vb...) çok kıskandım, bende gitmek istiyorum da :))

daphnevega dedi ki...

anonim,
kendi yazısından mektupları görmek hoştu mesela. ama film genel olarak başarısızdı bence.

topsy kretts,
rusça adının yazılışını da öğrenmiş olduk böylece. çok çeşitlendirilebilecek bir yemek aslında, her defasında farklı yapılabilir. sanırım sen şu anda konunun uzmanı olmuşsundur :)

nihan,
ger.ekten duyduğum her şeyden sıyrılmış halde gittim filme. bu kadar büyük bir işi tabii ki eleştirenler de olacaktır diyordum. ama söyledikleri kadar var, üzgünüm.

kırmızı,
mutfağını sevmek bence de yemek yapmaktan zevk almak için çok önemli. bizim mutfağımızda oldukça küçük sayılır. hep kocaman bir mutfak istiyorum ben de.

ekin,
evet bence bu süper bir fikir. yazkın zamanda keşif çalışması yapacağım! :)

anonim,
genel olarak haftasonları Hoks'tayım ben zaten! Bu cumartesi harika olacak :)

zeya,
aaa çok teşekkür ederimm! ileri seviye romanlar beni baya aşar, ben şöyle orta seviye hikaye kitabı filan düşünmüştüm, basit şeyler.. internet sitesinin adresini verirsen çok sevinirim. gerçekten istediğin kadar çalış et kullanmayınca uçup gidiyor. 2 senedir o kadar az kullandım ki.

anonim,
Sebla Kutsal'ın yazısı ne kadar güzel, ne kadar gerçek. Aynı hisleri paylaşıyorum. Çok teşekkürler.

özlem hanım,
aynen öyle ne yazık ki. bilmiyorum can dündar ne düşünüyordur.

assortiek,
sufleee :)

raspberry,
evet çok yumurta eklemek de mümkün. ben de senin gibi yumurta tadı ve kokusundan haz etmiyorum. mümkün olan en az miktarda yumurta ile yapacağım. bizimkilerin tadı güzel olmuştu ama kaç yumurta vardı hiç hatırlayamaıyorum, tarifi okumam gerek :)

magissa,
frambuaz sos :))) gerçi dondurma ve kremayla da güzel olabilir!

topsy kretts,
katılmayı çok isterim ama o kadar kısa sürede bunu yapmam çok zor görünüyor. yine de vakit bulursam katılacağım. teşekkür ederim!

melike,
:)) ben style'ın resimlerine bakıyorum. söylediğin bloga bakacağım, teşekkürler :))

zehra,
Kennedy Caddesi'nde Gift and Gourmet House'taki yemek kursuna gidiyorum. Mail adresim yanda. Detayları oradan verebilirim isterseniz.

Adsız dedi ki...

Sevgili Ayşe,

Ev makarnası hamurunun tarifini verir misin.

Bende hamur makinası kesme makinası vs.. hepsi var. ( sağolsun sevgili eşim meraklıdır biraz. Sanırım bana bir şey anlatmaya çalışıyor...) Ama güzel bir makarna hamuru tarifi yok. Onu da sen verirsen eşimde güzzel bir ev makarnası yiyebilecek artık.

neva'li gunler dedi ki...

Ayşe,
sen böyle her hafta kurstan bahsettikçe ben de rüyalarımda görmeye başladım.
Şu aralar hayalini kurduğum en güzel şey şu yemek kursu, üstelik ben bu kursu uzun zamandır da biliyorum,
sevgiler

$afak dedi ki...

Makarna makinası benim de en büyük isteklerimden :)