nato kafa nato mermer
Bohem doğduysan yapacak bir şey yok. Hayatın karmaşasını dışardan izlemek düşüyor sana. Kendin içinde olsan da. Tuhaf hakikaten. Etrafta olan biten bir şeyler var, sen de film karesinden çıkmışcasına dikiliyorsun olan bitenin ortasında. Hem çarkın parçası ol; hem de çark sen olmadan, senin yokluğunu hiiiiç hissetmeden dönebilsin, var mı öyle? Ne anladım ben bu çarkın parçası olmaktan o zaman? Bir yandan sisteme bağlı, bir yandan kafa ohooo uçmuş gidiyor. Çelik'in yıllar önce keşfettiği gibi: Gitsem gidemem, kalsam kalamam, sevsem sevemem şaştım bu işe! Yani illa çemberin içi ya da dışı değil; bazıları da orada kiriş olabiliyor. Diyorsun ki bu koşturmacalı hayatı yaşamak benim varoluşuma ters. Ki çevremde gerçekten mütemadiyen koşuşturarak, devamlı kendine hedefler koyarak yaşayamaktan keyif alan insanlar olmasa, bunun kimsenin hoşuna gitmeyeceğini savunabilirdim. Sen koştur, ben seyredeyim. Bana uyar. Görünen o ki, sana da uyuyor.
Ben öyle değilim. Başarılar elde etmek elbette çok gurur verici ama beni yaşatan daha fazla başarı elde etme hevesi değil, daha güzel şeyler keşfedek olmanın heyecanı. Bu heyecan salakça duruyor bir yerlerde. Hiç buna dair bir emare olmasa bile, içinde bir parça bunu bekliyor. Bu yüzden güzel filmlerle karşılaşmak, bu yüzden aklımı alan kitaplar okumak bu kadar keyif veriyor. Hepsi bu "daha güzel şeyler keşfetme heyecanı"nı ucundan kıyısından tatmin ettiği için uyuşturucu vazifesi görüyor, o daha büyük heyecanların varlığına biraz daha ikna olmamı sağlıyor. Büyük heyecan derken neden bahsediyorum? Mesela devasa Vittorio Emanuele II'yi birden karşında bulursun, görkemine inanamazsın, büyülenirsin. Bu işte.
Hayatımda birçok güzel şey oluyor. Ama ben büyüdükçe ne çok sorumluluğum oldu; ne de çok koşturuyorum. Nefes alacağım zamanları bile ajandama yazacağım neredeyse. Toplumun bu koşturmaca hadisesini normal bellemek için bulduğu bahane çok ilginç: Şimdi yapmayacaksın ne zaman yapacaksın? Sanki bunun bir zamanı varmış gibi.
Neyse işte,yarın cuma. Ben yeni işimde mutluyum. Hala alışmaya çalışıyorum. İlk işe girdiğim hafta 23 Nisan sebebiyle 1 gün tatil oldu, galiba şanslı bir insanım. 1 Mayıs da tatil mi? :)
Deli Deli Olma'da ikinci yarının tamamını ağlayarak geçirip, salonda verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim. Filmlerde kolay kolay ağlamam, kayıtlara geçsin.
1 yorum:
ben de... tamamını değilse de büyük bir bölümünü burnumu çeke çeke izledim. Mişka dededeki o bakışlar, ah o bakışlar; hiç oynamasa sadece baksa bile yetermiş.
başlardaki görüşlerinize tamamen katılmaktayım. "güzel şeyler keşfetme heyecanını" da hiç yitirmeyin. ne kadar erken başlarsanız o kadar iyi üstelik, ben ne yazık ki biraz geriden gelmekteyim, şartlar ancak gençlik yıllarını geride bırakmaya başlarken elverdi. güzel okumalar, iyi seyirler ve keyifli bahar günleri diliyorum. leylak zamanıdır şimdi Ankara'da. benim için de koklayın:))
Yorum Gönder