5 Temmuz 2009

Wien! yazı dizisi bölüm 1

E artık bir zahmet bi iki kelime yazsam iyi olacak Viyana hakkında.

Bu benim Viyana'ya ilk, Avusturya'ya ikinci gidişim oldu. Gerçi Viyana orada bulunduğum sürece üzerime günde 20 saat sağanak yağmurlar döktü ama ben yine de orayı sevdim. Bir şehri ziyaret ederken ne soğuk, ne de sıcak sakıncalı yağmur kadar. Çünkü şehirler herkesin bildiği gibi en iyi yürüyerek görülüyor ve yağmur varken kafanızı kaldırıp etrafa bakmak biraz zor oluyor. Yine de kaldığım süre kısa olmadığı için Viyana'nın hakkını verdiğime inanıyorum. Buradan pembe şemsiyeme sevgilerimi iletirim.

Henüz gitmeden her zamanki tuhaf davranışlarımla tüm metro duraklarını ve şehirde daha kendisini görmediğim tüm attactionların tarihini öğrenmiştim. Nerelerde yemek yenecek, nerede kalınacak, neredeyse hepsi günü gününe planlıydı. 3-4 tane sıkı rehber (Dost ktabevi'ninkiler harika), Mr. T.D.'nin direktifleri ve internetteki sayısız kaynak sağolsunlar. Bu da benim psikopat yönüm, ne yapabilirim. Özellikle tek başıma olacaksam bu şekilde bir plan programla gidince kendimi daha güvende hissediyorum. (Hey gidi günler diyelim.) Viyana zaten insanı pek yormayan bir şehir. Ulaşım ağı mükemmel. Eğitim için şehrin Penzing bölgesinde kalmak durumunda olduğum o birkaç günde bile merkeze inmek çok kolaydı. Avrupa başkentleriyle kıyaslarsak hiç de ufak olmadığını söyleyebiliriz, ne alan ne de nüfus olarak. Eğer birkaç gün kalacaksanız 72 saatlik Viyana bileti almak işinize çok yarar. Tüm metro ve tramvaylarda geçerli.

Viyana, daha doğrusu Avusturya mutfağı bana çok hitap etmedi. İlk 2 gün her şeyi denemeye çok hevesliyken daha sonra yağların bana çok çok ağır gelmesi sebebiyle mecburen oburluğu bırakmak zorunda kaldım. Ki midem aslında çok sağlamdır diye biliyordum, ilk iki gece makina yağı içmiş gibi hissedince bundan da şüphe duymaya başladım. Neyse, şinitzel ve Sachertorte eksik kalmadı, merak etmeyin :)

Şehrin kalbinin attığı yer Stephansplatz. Adını koskocaman gotik kiliseden alan bu meydanın etrafı kafeler ve mağazalarla dolu sokaklarla çevrili. Burası her daim kalabalık. Hatta ilginç bir durum var. Ben çok yakın olduğunu düşündüğüm meydana ulaşmaya çalışırken, etraftaki in cin top oynama halinden çok şüphelenmiş halde elimdeki haritayı evirip çevirirken birden kendimi bu çok kalabalık meydanda buluverdim. Yani etrafındaki sokaklar meydanın aksine çok çok sakin olabiliyor, benim biraz tuhafıma gitti :)

İstisnasız herkes İngilizce biliyor. Ben hiç zorluk yaşamadım. Oldukça kibarlar, her konuda yardımcı oluyolar.

Viyana'da en sevdiğim yerler & şeyler şunlar oldu:

1. Schönbrunn parkı ve hayvanat bahçesi: Fotoğraf 1. Evet daha geçen hafta trençkotla geziliyordu! Ben Viyana'da yaşasam şehirden uzak filan dinlemez, sürekli buraya gelirdim. Çok etkilendim. Göz aldığınca yemyeşil bir yer ve rengarenk çiçeklerle dolu. Hayvanat bahçsi ise bir alem. Koskocaman bir alana yayılmış. Panda gördüm bi de :)

2. MusemsQuartier. Özellikle Leopold Müzesi ve Leopold Müzesi'nin cafesi. Fotoğraf 2. Neredeyse tüm müzeleri biraraya getirmek ne harika bir fikir. Çok güzel bir kompleks yaratmışlar. Herhangi bir müzeye girmeseniz bile meydanda öylesine zaman geçirmek harika olur. Özellikle Klimt'i merak ediyordum, Leopold Müzesi'ne girdim. Sonra da harika cafesinde şarap içip kitabımı bitirdim. (Gitmeden önce babamdan kitap tavsiyesi istemiştim. Tek başımayım baba, kesinlikle çok iyi bir kitabım olmalı. Babam da bana Amelie Nothomb'un Kıran Kırana isimli kitabını önerdi. Kitap o kadar keyifliydi ki 2 günde bitirip kitapsız kaldım.)

3. Julius Meinl am Graben. Julius Meinl'in gurme süpermarketi. İçindeki herrrr şeyi almak istiyorsunuz. Ayrıca şöyle de bir ilginçlik var. Balık reyonunda ufak bir suşi standı açmışlar, isterseniz orda şarapla beraber şipşak suşi yiyebiliyorsunuz. Peynirlerin olduğu yerde de ufak bir cafe var. Yurtdışında favori aktivitem olan olan süpermarket dolaşma seansından oldukça tatmin olmuş şekilde ayrıldım bu sefer Julius Meinl sayesinde. Peynirleri, çikolataları hatta jambonları doldurdum getirdim. Fotoğraf 3. Jambon cipsi!
*
*
Bir yazı için bu kadar yeter sanırım. Devamını yazacağım..
*
*
*
p.s.: 15 Temmuz'da Emiliana Torrini İstanbul'da. Neden Çarşamba akşamı?? Eminim ki bu kadını Türkiye sınırlarında benim kadar dinleyen ve seven bir kişi daha yoktur. Ve ben orada olamayacağım ama biryerlerden eline davetiye filan geçmiş ve hayatında Emiliana Torrini'nin adını duymamış alakasız insanlar orada onu dinleyecek. Kıskanmak böyle bir şey galiba. Çarşamba akşam gidip Perşembe sabah erkenden mi dönsem diyorum ama o da mümkün görünmüyor. Kesin bin yıl bir daha gelmez :( Gerçekten çok üzgünüm.. Püfff.

5 yorum:

Mr_TD dedi ki...

Sen Istanbul´a döndügünden bu yana havalar bir acip bir kapatiyor hala.Ayarlari bozuldu :). Neyseki sicaklar geri döndü en azindan. Bu arada senin yazini okuyup da alisveris olayina girmek isteyenlere bir tip, SPAR marketlerinde artik kredi karti da almaya basladilar :)

Maceranin devamini bekliyoruz :D
sevgiler,

TD

Adsız dedi ki...

gidesim geldi..
hem de hemen..

la luz dedi ki...

sevgili ayşe bu haberi çok önceden vermeliydin:) 15 temmuzda ben de ist.te olamayacağım bilseydim tatil planımı ona göre yapardım. neyse ist.te olup da gidemeseydim daha çok üzülürdüm sanırım.

Ayse dedi ki...

4 Sene Viyanda yaşamış biri olarak yorumlarınız çok güzel..Özellikle cafelerinde oturup o eski zamanları hayal etmek o atmosferde o günleri gözünüzde canlandırmak çok güzeldir..Tarihi olan her şehir ayrı bir güzeldir nekadar kasvetlide olsa düzeniyle medeniliğiyle,yeşilliği ve temizliğiyle yaşanılacak bir şehirdir..

Ayse dedi ki...

4 sene Viyana'da yaşamış biri olarak keyifle okudum izlenimlerinizi.. Biraz kasvetlide olsa özellikle o tarihi eski cafelerde oturup o zamanları yaşamak ve melange içmek çok keyiflidir..düzeniyle,yeşilliği ve medeniliğiyle yaşaması çok güzel bir şehirdir sadece maalesef fazla yabancı düşmanlığı vardır..sevgiler