Konuk yazar: Ayşegül!
Selçuk'tan sonra konuk yazar olarak canım cicim Ayşegülcümü ağırlıyoruz. Ben onunla ilgili çok sık anlatıyorum bir şeyler; takipçiler mutlaka hatırlayacaktır. Ayşegül benim için çok farklı bir yerdedir. Tanıştığımızdan beri böyle bu, hiç değişmedi. Kendisi şu an evde domuz gribi sebebiyle (diye diye kızı gerçekten yapacağız) istirahat etmekte. Israrlarım üzerine komik hayatının bir parçasını yazdı. Zaten onun hayatı hep hiper ötesi aktif, heyecanlı ve maceralıdır. Hayatınızda Ayşegül'le bir kez tanışmışsanız, onu unutmanız mümkün değildir. Ayşe's World kendisini ağırlamaktan onur duyar; huzurlarınızda Ayşegül!!!
Merhaba millet. Ben Ayşe'nin blogunda sık sık adı geçen Ayşegül'üm ve evet domuz gribi olduğum için evde yatıyorum. Ayşe ile dostluğumuz üniversite yıllarına dayanır. O zamandan beri hayatımızın büyük bir bölümü paylaştık. Onu çook seviyorum. Zaten evde yatarken Ayşe'nin blogu için bir seyler yazdığımdan da, onu ne çok sevdiğimi anlayabilirsiniz.. (Ayşe'nin notu: Çok kıymetli evde yatma zamanından fedakarlık göstererek, buraya insanlık adına yazı yazan arkadaşıma teşekkür ederim!) Birazdan okuyacağınız hikaye ve kahramanlar gerçek hayattan alıntıdır. Çok gülmeyin :) Ben hep çok gülünce başıma geliyor. (Şekil 1a altta) Bu arada Ayşecim, sevgili dostum, bana bu tertemiz blogunda yer ayırdığın için teşekkürler. (Ayşe'nin notu: Tertemiz bloglar teşrif ettiğiniz için teşekkür ederler. Hep bekliyoruz.)
Bayrama birkaç gün kala artık iyice tatil havasına girmiştim. Zürih ve Milan'ı keşfedeceğim için çok mutluydum. Günler öncesinden biletler bulundu, booking.com’dan oteller ayarlandı, arkadaşlardan tavsiyeler alındı.
*
Zürih uçuşumuz için arife olan Perşembe günü Sabiha Gökçen'e gittik.. Ve o an, işte o andan itibaren tatil başlamıştı benim için. Tatil başlangıcını biraz özetleyeyim.
*
Havaalanında grev = pasaport memuru yok = 2 saate denk gelen uzun, çok uzun bir kuyruk= Zürih'e 2 saat geç gitmek.
*
Ama elbette moral bozmuyoruz, tatile çıktık sonuçta. 2 saatin hesabını mı yapacağız, bizi burada harika günler bekliyor! İndik ve Zürih’teki harika otelimize yerleştik. Maceramızın ilk günü güzel, soğuk ve bit kadar pişiye 10 TL verecek kadar pahalı olmuştu; şehir çok küçüktü. Neyse ki sonraki gün, Milan günüydü :)
*
4 saatlik soğuk tren yolculuğundan sonra Milan’a vardık ve otelimize gittik. Otel nasıl mıydı? Soğuk, duşu çalışmayan ve acaip gürültülü bir yerdi ama önemli değildi nasıl olsa otelde az zaman geçirecektik. Ayrıca, her şey ucuz gelmişti bize Zürih ile karşılaştırınca. Bir dolu yedik, şarap içtik sadece 18 TL verdik :) (Ayşe notu: İtalya’yı özledim!) Hiç bir şey beni mutsuz edemezdi. Akşam otele gittik, her şey aynıydı. Duş hala bozuktu. Ben de artık pes edip, ortak duşu kullandım. Ve sanırım bu noktada artık herkesin korkulu rüyası olan gribi oldum.
*
Sonraki gün müze, pizza ve alışveriş günüydü. Bu güzel ama gripli günün ardından akşama otele döndüğümüzde ise o akşam benim için: öksürük, ateş, halsizlik vb akşamı oldu. Sabah tekrar Zürih'e geri döndük. Şehir aynı bıraktığımız gibiydi; sadece daha soğuktu. Tam bana göre (!) Kaldığımız otel süperdi Allahtan. Minik mutfağı ve altında da bir süpermarket vardı.Hiç bir şey beni mutsuz edemezdi :) Duşu çalışıyordu, sıcaktı, temizdi ama sonra Zürih’te bir ilk yaşandı ve elektrikler kesildi. Bilirsiniz ki sıcaklık, mini mutfak kullanımı... her şey elektriğe bağlı. Yaşamaya mecbur olduğum sınırlı alanda daha da hasta oldum, üşüdüm, duş alamadım ve artık çok pistim. Hahaha! E o kadar da değil, siz de her şeye inanıyorsunuz, elektrik filan kesilmedi elbette ama olsa da şaşırmamam gerekirmiş çünkü beni bekleyen maceraların yanında bu ufak bir badire olabilirmiş sadece! Zürih’te elektrik filan kesilmedi ve o gün hep otelde takıldım. Aslında Zürih’te takılmaktansa odada takılmak daha iyi geldi bana. Odada her şey vardı :) Hiç sıkılmadım. (Ayşe notu: Ayşegül her şartta kendini eğlendirmeyi becerir. Ben olsam kafayı yerdim otelde tıkıldım kaldım diye.)
*
Artık ben ve sevgili domuz gribimin için eve dönüş vakti gelmişti. Sonraki gün havaalanına gittik. Zürih-İstanbul uçağı 2 saat boyunca kalkmadı. En sonunda kalkmayı başardı ama o kadar geç kalktığı için İstanbul - Ankara uçağını kaçırmış olduk. Sonraki uçakların hiçbirinde de yer yoktu. Havayolu yetkilileri ertesi sabah 7’deki Ankara uçağına bineceğimizi ve bizi İstanbul’da konaklatacaklarını söylediler. Macera sona ermiyordu! Otele gittik. (Hala domuz gribi olduğumu hatırlatırım.) Saat 5 gibi havaalanına tekrar gittik, uçağa bindik ve 35 dakika sonra Ankara’ya geldik. Geldik ama inemedik çünkü Ankara’nın üzerinde sis vardı. Dolaştık, dolaştık ama sis bir türlü gitmedi. Ankara’yı tepeden 5 dakika gördüm ve tekrar Sabiha Gökçen’e yol göründü. Anlatırken baya komik oluyor tabii ki ama inanın yaşarken pek de komik değildi. Ben ise yine de mutlu olmaya çalışıyordum. Neyse, Sabiha Gökçen’de tatil boyu ne kadar zaman geçirdiğimi hesaplamak istemesem de, tekrar Sabiha Gökçen’e indik. Birkaç saat sonra tekrar uçağa bindik ve Ankara'ma indik. Meğer ne çok severmişim! :) Bundan sonra zaten başımıza gelebilecek her şey geldi ve artık her şey yolunda devam etti mi sanıyorsunuz? Hayır! Uçaktan indik bekledik, bekledik, bekledik ama valizlerimiz ortada yoktu!
*
Valizlere ne mi olmuştu? Peki domuz giribim ne durumdaydı?
*O da bir sonraki yazıda.
*
*
(Vay! Ayşegül beni de şaşırttı bu arkası yarın hamlesiyle. Ben heyecanla bekliyorum!)
Merhaba millet. Ben Ayşe'nin blogunda sık sık adı geçen Ayşegül'üm ve evet domuz gribi olduğum için evde yatıyorum. Ayşe ile dostluğumuz üniversite yıllarına dayanır. O zamandan beri hayatımızın büyük bir bölümü paylaştık. Onu çook seviyorum. Zaten evde yatarken Ayşe'nin blogu için bir seyler yazdığımdan da, onu ne çok sevdiğimi anlayabilirsiniz.. (Ayşe'nin notu: Çok kıymetli evde yatma zamanından fedakarlık göstererek, buraya insanlık adına yazı yazan arkadaşıma teşekkür ederim!) Birazdan okuyacağınız hikaye ve kahramanlar gerçek hayattan alıntıdır. Çok gülmeyin :) Ben hep çok gülünce başıma geliyor. (Şekil 1a altta) Bu arada Ayşecim, sevgili dostum, bana bu tertemiz blogunda yer ayırdığın için teşekkürler. (Ayşe'nin notu: Tertemiz bloglar teşrif ettiğiniz için teşekkür ederler. Hep bekliyoruz.)
Bayrama birkaç gün kala artık iyice tatil havasına girmiştim. Zürih ve Milan'ı keşfedeceğim için çok mutluydum. Günler öncesinden biletler bulundu, booking.com’dan oteller ayarlandı, arkadaşlardan tavsiyeler alındı.
*
Zürih uçuşumuz için arife olan Perşembe günü Sabiha Gökçen'e gittik.. Ve o an, işte o andan itibaren tatil başlamıştı benim için. Tatil başlangıcını biraz özetleyeyim.
*
Havaalanında grev = pasaport memuru yok = 2 saate denk gelen uzun, çok uzun bir kuyruk= Zürih'e 2 saat geç gitmek.
*
Ama elbette moral bozmuyoruz, tatile çıktık sonuçta. 2 saatin hesabını mı yapacağız, bizi burada harika günler bekliyor! İndik ve Zürih’teki harika otelimize yerleştik. Maceramızın ilk günü güzel, soğuk ve bit kadar pişiye 10 TL verecek kadar pahalı olmuştu; şehir çok küçüktü. Neyse ki sonraki gün, Milan günüydü :)
*
4 saatlik soğuk tren yolculuğundan sonra Milan’a vardık ve otelimize gittik. Otel nasıl mıydı? Soğuk, duşu çalışmayan ve acaip gürültülü bir yerdi ama önemli değildi nasıl olsa otelde az zaman geçirecektik. Ayrıca, her şey ucuz gelmişti bize Zürih ile karşılaştırınca. Bir dolu yedik, şarap içtik sadece 18 TL verdik :) (Ayşe notu: İtalya’yı özledim!) Hiç bir şey beni mutsuz edemezdi. Akşam otele gittik, her şey aynıydı. Duş hala bozuktu. Ben de artık pes edip, ortak duşu kullandım. Ve sanırım bu noktada artık herkesin korkulu rüyası olan gribi oldum.
*
Sonraki gün müze, pizza ve alışveriş günüydü. Bu güzel ama gripli günün ardından akşama otele döndüğümüzde ise o akşam benim için: öksürük, ateş, halsizlik vb akşamı oldu. Sabah tekrar Zürih'e geri döndük. Şehir aynı bıraktığımız gibiydi; sadece daha soğuktu. Tam bana göre (!) Kaldığımız otel süperdi Allahtan. Minik mutfağı ve altında da bir süpermarket vardı.Hiç bir şey beni mutsuz edemezdi :) Duşu çalışıyordu, sıcaktı, temizdi ama sonra Zürih’te bir ilk yaşandı ve elektrikler kesildi. Bilirsiniz ki sıcaklık, mini mutfak kullanımı... her şey elektriğe bağlı. Yaşamaya mecbur olduğum sınırlı alanda daha da hasta oldum, üşüdüm, duş alamadım ve artık çok pistim. Hahaha! E o kadar da değil, siz de her şeye inanıyorsunuz, elektrik filan kesilmedi elbette ama olsa da şaşırmamam gerekirmiş çünkü beni bekleyen maceraların yanında bu ufak bir badire olabilirmiş sadece! Zürih’te elektrik filan kesilmedi ve o gün hep otelde takıldım. Aslında Zürih’te takılmaktansa odada takılmak daha iyi geldi bana. Odada her şey vardı :) Hiç sıkılmadım. (Ayşe notu: Ayşegül her şartta kendini eğlendirmeyi becerir. Ben olsam kafayı yerdim otelde tıkıldım kaldım diye.)
*
Artık ben ve sevgili domuz gribimin için eve dönüş vakti gelmişti. Sonraki gün havaalanına gittik. Zürih-İstanbul uçağı 2 saat boyunca kalkmadı. En sonunda kalkmayı başardı ama o kadar geç kalktığı için İstanbul - Ankara uçağını kaçırmış olduk. Sonraki uçakların hiçbirinde de yer yoktu. Havayolu yetkilileri ertesi sabah 7’deki Ankara uçağına bineceğimizi ve bizi İstanbul’da konaklatacaklarını söylediler. Macera sona ermiyordu! Otele gittik. (Hala domuz gribi olduğumu hatırlatırım.) Saat 5 gibi havaalanına tekrar gittik, uçağa bindik ve 35 dakika sonra Ankara’ya geldik. Geldik ama inemedik çünkü Ankara’nın üzerinde sis vardı. Dolaştık, dolaştık ama sis bir türlü gitmedi. Ankara’yı tepeden 5 dakika gördüm ve tekrar Sabiha Gökçen’e yol göründü. Anlatırken baya komik oluyor tabii ki ama inanın yaşarken pek de komik değildi. Ben ise yine de mutlu olmaya çalışıyordum. Neyse, Sabiha Gökçen’de tatil boyu ne kadar zaman geçirdiğimi hesaplamak istemesem de, tekrar Sabiha Gökçen’e indik. Birkaç saat sonra tekrar uçağa bindik ve Ankara'ma indik. Meğer ne çok severmişim! :) Bundan sonra zaten başımıza gelebilecek her şey geldi ve artık her şey yolunda devam etti mi sanıyorsunuz? Hayır! Uçaktan indik bekledik, bekledik, bekledik ama valizlerimiz ortada yoktu!
*
Valizlere ne mi olmuştu? Peki domuz giribim ne durumdaydı?
*O da bir sonraki yazıda.
*
*
(Vay! Ayşegül beni de şaşırttı bu arkası yarın hamlesiyle. Ben heyecanla bekliyorum!)
14 yorum:
waaww, çok güzel olmuş. başına gelenlerden bahsetmiyorum ama bence sende yazmalısın, hemen bi blogun olmalı:=) sahi nolmuş valizlere ya? çatlarım ben şimdi:=)sevgiler
ipek
vay be süper:) devamini dört gözle bekliyourm ve sevgili aysegül gecmis olsun...
ayşegül mutlaka blog açmalı...
süper olmuşşşş....walla kıskandım benimki böle diildi diye :D hep yazsın ayşegül..
selçuk
ayşe merhaba,blogunun sessiz takipçilerinden biriy(d)im, yazılarını severek okuyorum. bugün tchibo da gezerken bişey gördüm ve içimden dedim ki bu tam ayşeye göre bişey mutlaka haber vermeliyim:) karamelize makinesi, senin ilgini çekeceğini düşündüm mutfağa ilgin malum. fiyatı da çok uygun 39.90tl (40 lira bile değil:P)ayrıca bu haftaki temanın ilgili çekeceğini düşündüm, kurabiye kalıpları, çikolata eritme kapları vs vs...hepsi çok güzeldi, bilgin olsun istedim, yolun tchbiya düşerse mutlaka göz at.bu arada ben de ankarada yaşıyorum ve bir ankarada bir yerlerde seninle karşılaşacağımı hissediyorum:)))
Ayşegül çok geçmiş olsun, yazının devamını merakla bekliyorum!
çok kötü bir yerde bitti.
hainsiniz:)
Ayşegül başka bir yazı daha yazmak için kendine şans tanımış :)
Ayşegül ben seni İstanbul'dan alırdım :) Sen de blog açmalısın
Konuyla ilgili değil ama bunu beğeneceğini düşündüm görünce nette.. http://www.lasenza.com.tr/2010katalog/index.html
Cupcake'li pijamalar vaaar:)
nasıl yani yaaa!? :)
inanılmaz, okurken hep bir önecesine 'yok artık!' diyerek okudum. herşey bu kadar mı üstüste gelir, hemde sayılı birkaç günlük tatil için? ne kadar sakinlikle yazmışsın, gerçekten yaşarkende böylemiydin? valiz kısmını merakla bekliyorum. arayı fazla açma ;)
sevgiler.. Duygu___
darilmasin gucenmesin ama bana pek komik gibi gelmedi aysegulun yazisi tabi devamini bilemiyorum ama yine de ben senin yazilarini cok begeniyorum ayse
yahu domuz gribiysen havaalanında o kadar yuksek ateste sana mudahalede bulunmadılar mı?
TUBİŞ AYŞEGÜLÜN BLOĞU VAR FAKAT GÜNCELLEMİYOR TEMBEL
AYŞENİN BLOĞUNA DA ARKASI YARINLI YAZI YAZDI BİR TÜRLÜ ARKASINI GETİREMEDİ ÇÜNKÜ TEMBEL
Yorum Gönder