30 Ağustos 2009

Turistik Ankara!

Bu haftasonu Tayvanlı bir arkadaşım Ankara'ya geldi. İtalya'da MBA yaptığımız sırada iyi arkadaş olduk; ondan sonra da bir daha kopmadık. Geldiğini öğrendiğimden beri ene yapsam, nereye götürsem diye düşündüm. Ankara'ya gelenleri gezdirmek çok zordur. Çünkü uzun lafın kısası turistik hiçbir şey yoktur! Anıtkabir, Kale, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve belki de şehrin yukarıdan görmek için Atakule! Gerçekten seçenekler listesini daha fazla uzatmak pek de mümkün değil. Mark'ın geldiği haftasonu (Bu da ayrı bir hikaye. MBA'de ismini söylemekte zorlandığımız tüm Uzakdoğululara taktığımız isimler vardı. Ne kadar Uzakdoğulu varsa Mark, Charles gibi isimlerle çağırıyorduk. İşin garibi kendileri de buna itirz etmiyor, hatta istedikleri isimleri seçiyorlardı!) 30 Ağustos'a denk gelince her şey iyice tuhaflaştı.
*
Vardığı akşam Tike'de kebap. Kebap hakkındaki Döner Kebap ile sınırlı fikri altüst etmece. İçli köfte, fındık lahmacun, karışık kebap. Bugün Kale'nin çok kalabalık olduğu haberini alıp Anıtkabir denemesi. Hem de anlamlı bir günde, benim için de güzel bir fırsat oldu. Fotoğraftan göreceğiniz gibi biz vardığımızda saat 4:30 civarıydı ve Anıtkabir herhangi bir gününü yaşıyordu. Sabahtan beri böyle olup olmadığını merak ettim. Gerçi müze ağzına kadar doluydu ama yine de ben bu meydanı belki de hiç bu kadar boş görmemiştim. Belki de kapanacağı saate oldukça yaklaştığından böyledir. Daha sonra Atakule'ye gittik. Atakule'nin tepesine akıl almaz bir şey yapmışlar. Müzik kutusu koymuşlar! Yani siz şöyle yukarıdan şehri seyrederken sevgili halkımızın nadide seçimlerini de dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Bangır bangır Sertaç Ortaç eşliğinde pek de zevkli olmadığını söylemem gerek.
*
Biz birbirimiz çok özlemişiz. Konuş konuş bitiremedik. 2 harika kutu Tayvan çayım var. Yine de ona doğru düzgün bir turistik gezi yaptıramadığım için üzüldüm. Bir ziyaretçiniz varsa Ankara'da işiniz çok zor.

28 Ağustos 2009

daha neler neler


Aslında burada olması gereken, bu satırları yazması gereken kişi, yani bu şahane bloğun sahibesi bugünlük izinde..

Sizleri yandaki bu güzel fotolarla başbaşa bırakıp, bu saatlerde uykuya dalmaya hazırlanıyor..

Geleceği için zor kararlar verme aşamasında olan benim için, onların her zaman yanımda olduğunu bilmek her zamanki gibi gece uykuya huzurla dalmamı sağlıyor... İyi ki varsınız...

Gizem

*
*
*
*
*
*




*
*
*



*
*
*
*
*

**
**
*
*
*
*
*
*
**
*
*

*


*
*
*
*
*
*
*

***
*
**

*
*
*
*
*
*
















26 Ağustos 2009

Geldim ama geldim mi bir sor


Ben eskiden tatillerde hep önümdeki sene için plan programlar yapar, kararlar alırdım.
*
Yemek kursuna kesin gideceğim, spora çok düzenli gideceğim, saçlarımı şöyle yapsam nasıl olur acaba.
*
Bu sene tatilde hiiiiçbir şey düşünmeyip, kendimi tamamen koyvermiş olmam önümüzdeki günlerin belirsizliğinden dolayı plan yapmaktan korkmamdan mı, yoksa artık değişimle ilgili heyecanımı yitirmemden mi kaynaklı bilmiyorum.
*
Ama ben bol bol kitap okudum, gerçekten dinlendim, çok güzel yemekler yedim her zamanki gibi. Annemle başbaşa oturup sohbet ettim, hayatımın en eğlenceli partisine gittim, belki hiç yüzmediğim kadar yüzdüm son ana kadar alıp alamayacağımı bilmediğim iznimi sömürürcesine.
*
Ve dediğim gibi hiçbir şey düşünmedim.
*
Düşünerek olacakları değiştiremeyeceğimi kavrayacak olgunluğa erişmiş olabilir miyim? Ya da "Her işte bir hayır vardır" insanı mı oldum?
























16 Ağustos 2009

granada



Bugün ayın kaçı, günlerden hangi gün; bilmemek ne güzel.
*
*
*
*
Çeşme.

9 Ağustos 2009

7 Ağustos 2009

Ege



  • Saçımı boyattım

  • Kitabımı aldım

  • Deniz terliği buldum

  • Hep istediğim ama bir türlü yüzüme olanından bulamadığım kocaman ve siyah kare güneş gözlüklerinden aldım

  • Bikinilerim bugün elimde olacak
*
Gerçekten her şeyi halletmiş olabilir miyim? (Annem yani, o halletti.)
*
Artık bir süre hiçbir şey düşünmeden öylece yatmak istiyorum ve yemek ve içmek ve gülmek.
*
Yarın akşam muhtemelen buranın cafesindeki tahta sandalyelerin üzerinde bağdaş kurup, cintonik içiyor olacağım. Hemen Ankara'da yaşayan bir insan olduğumu unutup, kendimi bu küçük Ege kasabasında organik domates yetiştiren biri sanmaya başlayacağım.
Yuppiiii.

5 Ağustos 2009

exhausted

Bugün Kelime Oyunu'nda muhasebeci bir arkadaş "doğayı ve kır yaşantısını anlatan eser tipi" şeklinde sorulmuş soruya "pastoril" cevabını verdi. Hahahaha.
*
Bir de hiç susamayan, bu konuda gerçekten zorluk çeken bir abla vardı ve düşünün pek muhabbet etmeye elverişli bir yarışma olmadığı halde, evdeki artık bez parçalarından çocuğuna kendi elleriyle oyuncaklar hazırladığı çünkü bu şekilde hazırlanan oyuncakların çok daha değerli olduğu ve zaten çok yakışlı olan oğlunun da bunları en çok sevdiği şeklindeki önemli bilgileri 3 saniye içinde bizlerle paylaştı. Sonra da gitti dandik ötesi bir puanla günün birincisi oldu.
*
İnsanlarla dalga geçmek sanırım benim motivasyonum.
*
*
sss

Tatil için ihtiyaçlarımızı gidermek için hiç vaktimiz olmayınca aslında o ihtiyaçlar o kadar da gerekli görünmemeye başlıyormuş. Benim 3 gün içinde saçımı boyatmam, kaşlarımı yaptırmam, kendime doğru düzgün bir güneş gözlüğü almam, siyah ama diğer bikinilerle de uyan bir parmak arası terlik bulmam, götüreceğim filmleri ayarlamam, istediğim kitapları satın almam gerekiyor; ki migros ve bilimum yerlerden alınacak şampuandı filan onları söylemiyorum bile. Ben eskiden tatile psikopatça hazırlık yapıp giden bir insandım. Gideceğim yerlerle ilgili en ince ayrıntıya kadar araştırırdım. Aslında şimdi de yapmak istiyorum ama sanırım artık Çeşme'nin bilmediğim bir noktası kalmadı. Böylece mu madde kendiliğinden elenmiş oldu. Bir de tabii ki bavul yapma ritüeli var. Bunlar için toplamda ne kadar vaktim olduğunu hesaplayalım: 12! İlk olarak saçımı boyatmaktan feragat etmiş bulunuyorum. Bakalım cuma akşamı daha neleri becerememiş olacağım. Hiçbr şey umrumda değil, sadece bavul yaparak dahi olsa bir an önce tatile gitmek istiyorum. Victoria's Secret bikinilerim de hala gelmedi ya hakikaten bak şimdi hatırladım. Allahtan annem geldi de terziye gidecekleri filan o halletti. Bana deniz çantası da aldı. Hem de baykuşlu.
*
Diyet devam. Bademli Magnum'u çok canım istediği için yedim, o yüzden o sayılmıyor.
*
ssss

Grotesk'teki Yuriko'nun neye benzediğini düşünerek uyunan gece sayısı 20 oldu herhalde. Filme çeksinler şu kitabı ya.
*
sss

Mert'in hamsterı bütün gece tekerlek çevirmeye devam ediyor. Dün gece gidip Mert'in odasının ışığını açık bıraktım ki aptal şey gündüz sansın ve dursun. Hakikaten işe yaradı. Bir kez daha gece 3'te bu sese uyanırsam hayvanı camdan atmamayı becerebilecek miyim? O ne gayret ama görmelisiniz. Sanki Şans Kapıyı Çalınca'da yarışıyor bizim salak. Hala bir fareyle yanyana odalarda yaşadığıma inanamıyorum.
*
Güya bugün 10'da yatacaktım. Buonanotte.

3 Ağustos 2009

Hellim!

Hellim değeri pek bilinmeyen bir peynir. Oysa ki onunla yapılabilecek o kadar çok şey var ki. Tabi aldığımız haliyle kullanamamak, mutlaka bir işleme tabi tutma gereği onu diğer peynirlere göre daha az pratik yapıyor ama her güzel şeyin bir bedeli var, öyle değil mi?
*
Hellim Kıbrıs kökenli ve en yaygın şekilde kızartılarak kullanılıyor. Gözde büyütülecek bir şey yok aslında. En minik tavanızın altını açıp bir dakika kadar bekledikten sonra dilimlediğiniz (ya da hazır dilimli olarak aldığınız) hellimleri tavada 2-3 dakika kadar bekletirseniz voila!, hellim tam kıvamında olacaktır. Tost makinası da bir seçenek ama tava daha pratik. Izgaraya üşenmiyorsanız en güzeli o aslında..
*
Benim beslenme düzenimde en zor müdahale edebildiğim öğün kahvaltı. İlla ekmek, peynir ve domates yemeliyim her sabah.. Bazen aceleden dolayı içine birkaç dilim meyve doğranmış cornflakes yiyorum (onun da sadece ballısını yiyebiliyorum) ama bana hiç yetmiyor. 15 dakika sonra tekrar kallavi bir kahvaltı sofrasına oturabilirmiş gibi hissediyorum ve öğleni zor getiriyorum. Kahvaltı alışkanlığı olmayan insanları hiç anlayamıyorum. Ben gözümü her sabah istisnasız deliler gibi acıkmış şekilde açıyorum ve bir şey yiyene kadar da durulmuyorum, zaten kafam da çalışmıyor. Ayrıca birkaç dakikaya sıkıştırılmış da olsa kahvaltı keyfini kendimden esirgeyemem, bu haksızlığı kendime yapamam! :)
*
Konuyu fazla dağıtmayayım. Ekmek peynir ve domates yemezsem kahvaltı etmiş gibi hissetmediğimi söyledim. Tabii bunların hepsi ayrı ayrı önemli öğeler. Herhangi bir ekmek, peynir ya da domates benim tabağıma gelemez :) Ekmek konusunda son favorim Cumhuriyet'in köy ekmeği. Kendi başına poğaça tadında. Kızartınca muhteşem oluyor. Beyaz ekmekten daha çok seveceğim bir ekmek olaabileceğine ihtimal vermiyordum, meğer varmış. (Kepekmiş, çavdarmış gibi tahtaya benzeyen hiçbir ekmeği ağzıma layık bulmadığımı ve haliyle uzağından yakınından geçmediğimi sanırım biliyorsunuz.) Peynir konusunda ise benim için tüm zamanların favorisi Emmental, Scamorza Affumiciata (İtalya'daki lezzeti bulmak pek mümkün değil ama tütsülenmiş bazı peynirler bazen buna benzeyebiliyor) ve tabii ki Mozzarella. Türkiye'de üretilen peynirlerden beyaz peynir için favorim Tahsildaroğlu Ezine Koyun peyniri, kaşar için Sütaş ve hellim için Bahçıvan. Sadece burger peyniri denen Cheddar ve tulum peyniri yemiyorum ama bu da pek kısıtlayıcı olmuyor.
*
Peynir ekmek ve domatesle yapabileceğiniz şeylerin sınırı yok. Ben her sabah resimdeki gibi bir bruscehtta yapıyorum. En altta bir dilim köy ekmeği. Normal dilim ile 2 tane kadar ediyor. Üzerine keyfime göre biraz zeytin ezmesi ya da birkaç damla zeytinyağı. Üzerine bir çeşit peynir ve domates. Peynir çeşidine göre ise maydonoz, roka ya da fesleğen.. En son yaptığım bu hellimli bruschetta biterken öyle çok üzüldüm ki vaktim olsa neredeyse bir tane daha yapacaktım.. Allahtan geç kalıyordum :) Kullandığım hellim hamburger köftesi gibi yusyuvarlak şekilde satılanlardandı. Aslında çiçek ekmekle harika sandviçler de yapılabilir bu yuvarlak hellimle. Ama ben sandviçtense böyle yayvan halde yemeyi seviyorum. Her lokmayı görelim değil mi ? (İleride bu satırları okurken obezitenin benim için sürpiz olmadığını dehşetle fark edecektim sevgili okuyucu!)
*
Hellim ile yapılabilecek bir diğer şey de makarna. Kızartmak yerine sıcak makarnanızın üzerine hellim rendelerseniz harika bir tat veriyor. Çok sade bulursanız pesto sosla denemenizi öneririm. Ben hiç pişirmeden cherry domates doğruyorum hellimli makarnanın üzerine.. Yaz günleri için harika oluyor..
*
Elbette hellimli salata da bir seçenek. Ama salatanın limonunu (ben zaten tuz koymuyorum, eğer koyuyorsanız onu direk eleyin.) kontrolsüz koymayın. Hellim zaten oldukça tuzlu bir peynir.. İstiyorsanız kullanmadan önce bir miktar suda bekletebilirsiniz. Ben sadece yıkayıp kuruluyorum.
*
Hellimin patlıcanla harika gideceğine dair sağlam önsezilerim var. Parmigiana'da kullanılan mozzarella yerine hellim konabilir.. Patlıcan, domates sosu ve hellim katları fırında müthiş olabilir.. Bu denenecek. (Haha! Google'a Parmigiana yazınca ilk sırada neredeyse 3 sene önce bu zamanlarda yazdığım parmigiana yazısı çıkıyor! 3 sene ya!! )
*
Kendime not: Akşamın bu saati yine aklında şeytani fikirler dolaşan Ayşe, mutfağa hiç uğramadan birkaç gün sonra başlayacak tatili düşünerek oturduğu yerde otursa (hatta aslında koşsa filan) çok iyi olacak..
*
Size not: Her tatil öncesi olduğu üzere, şimdi de 2 haftadır yediğime içtiğime dikkat ediyorum. 3 kilo vermişim. Haliyle yoksunluk sendromu nedeniyle bir yemek yazısı farz olmuş. Ne kadar uzun yazdığıma hayretle bakıyorum şu an.. Vay be.

1 Ağustos 2009

..........



MAG'ın Summer ekinde bir yazım yayınlandı. Bir yerlerde görürseniz bakmadan geçmeyin!