16 Temmuz 2010

pazara gidelim, bir tavuk alalım.

Sahil kasabalarındaki en önemli aktivitelerden biri pazara gitmek. Ya da belki bu durum sadece bizim buraya özgüdür, emin değilim. Ben oldum olası pazar gezmeye bayılırım. Çoğu kez hiçbir şey almasam da bir sürü taze meyveyi sebzeyi rengarenk halleriyle bir arada seyretmeyi nedense çok eğlenceli buluyorum. Bu Ankara'da böyle değil. Burada her şeyin rengi bir başka. Cuma günleri Çandarlı'nın, Salı günleri ise 20 km mesafede bulunan Çandarlı'dan az biraz daha büyük bir sahil kasabası olan Dikili'nin pazarı var. Dikili'nin tam karşısında bulunan Midilli Adası'ndan sırf pazar gezmek için birçok Yunan geliyor. Onlar ta oradan kalkıp geliyor, e biz de gitmesek olmazdı!
*

Pazar ile ilgili en çok dikkatimi çeken şey pazarcılar dahil herkesin seyyar nohut-pilav arabasından yemek yemesiydi. Plastik tabaklarda dağıtılan nohut-pilav-domates pazarın açık ara en popüler yemeği. Neredeyse her tezgahta böyle bir tabak var. Biz kahvaltıyı Ayvalık tostu ile yaptığımız için bundan tadacak halimiz yoktu. Ayvalık tostu da benim için pek de isabetli bir seçenek değil aslında. Sucuk-salam-sosis yemeyen biri için, bu saydıklarımı çıkarınca kaşarlı domatesli tosttan ibaret oluveriyor bildiğimiz Ayvalık tostu, ama ekmek çok lezzetli. Bir dahaki sefere aç gidip, nohut pilav yiyerek gezeceğim pazarı!


Hayatımın büyük aşkı: Domates! Burada domates çeşitlerinden ne ararsanız var. Sabah kahvaltısını 3-5 domates yiyerek yapıyorum. Gün içinde acıkınca da kesiyorum koca bir domatesi ortadan, tuzlaya tuzlaya yiyorum. Vaktinde İtalya bayrağının renklerinin domates, fesleğen ve mozzarella renklerinden geldiğine inanacak kadar çok seviyorum domatesi, düşünün! Bir ülke bayrağında domatesten ilham alsa, benim için şaşırtıcı olmayacak..

Pazar gezmesini bitirince güzel Türk kahvesiyle nam salmış Beyazgül Kahve'de oturup kahvenizi içiyorsunuz. Çok geç saatlere kalmamalısınız, havalar bu sene her zamankinden sıcak. Hatta öyle sıcak ki, normalde akşamları hırkasız dışarı çıkılmayan Çandarlı'da geceleri sıcaktan uyunmuyor bile. Deniz de bu sene bana jest yaptı. Ayak sokulamayan deniz olmuş bir Antalya denizi. O kadar sıcak olmasa da tam kararında, saatlerce içinden çıkmak istemeceğiniz bir hale gelmiş. 25 yıldır geldiğim Çandarlı'da gördüğüm en sıcak deniz. Normalde ben buranın denizini uzun saatlerce kağıt oynadıktan sonra, iskeleden atlayıp merdivene kadar yüzmek için kullanıyordum. Şimdi günde 3 defa iskele arası -bu tabir herkesin sözlüğünde var mı?- yapıyorum. Günde 1.5 km kadar yüzmek demek oluyor ki, benim için ciddi bir rekor. Kollarımın çok çok güçsüz olduğunu fark ettim. Şimdi bunun üzerinde çalışıyorum! Ne diyorduk, Türk kahvesi. Beyazgül Kahve'nin yanında beni çok güldüren şu fast food'cu vardı. Mc Burger. Yanındaki logo ne kadar görünüyor bilmiyorum ama bana sanki bir yerlerden biraz esinlenme var gibi geldi!
Çandarlı pazarı ise daha sakin. Ama bu garip şeylerle karşılaşmayacağınız anlamına gelmiyor-ben bu sabah karşılaştım mesela :





Durum böyleyken süpermarketlere rağbet sıfır. Kimseye de haksız diyemeyiz. Bugün şarap almak için Tansaş'a girince nasıl kaçtığımı bilemedim. Pazarda ev yapımı şarap da olsa hiç problem kalmayacak!

4 yorum:

burju dedi ki...

hayatına buradan bakılınca güzel gözüküyor...

Leylak Dalı dedi ki...

Şu sondan ikinci foto: Kudret narı. Onu ezip zeytinyağ içinde bekletirseniz yanıklar ve cilt sorunları için enfes bir merhem elde edersiniz. Tavsiye olunur...

Papasito dedi ki...

Ev yapimi sarap izmirde cok var. Sirincedeki dandik saraplara kanmamak gerekir tabii :) ayrica izmirde organik pazarlar var, candarliya kadar gelmisken izmire de ugramani tavsiye ederim :)

Adsız dedi ki...

o tavuklu pilavdan cidden yemeyi düşünmüyorsun değil mi ayşe ?