21 Kasım 2010

Sydney'den 1

Burada günler çok dolu dolu geçiyor günlük. Hava güzel, şehir güzel, yapacak şey çok.. Sydney, okyanusun kenarına kondurulmuş koca bir şehir. Şehrin içinde sürekli bir aktivite var, yetişmek mümkün değil. Şehrin etrafı ise plajlarla çevrili. Havanın güzel olduğu günlerde sörfünü kapan sahile gidiyor. Böyle bir yaşama şekli var. Her taraf park-bahçe-plaj. İnsanlar da kendilerini spora vermişler. Sürekli koşan, parklarda karşılıklı boks yapan insanlarla karşılaşmak mümkün. Zaten herkesten sağlık fışkırıyor. Sigara fiyatını açıklıyorum: 16.35 dolar! (Amerikan dolarıyla Avustralya doları aşağı yukarı aynı) Ya insanlar alamadıkları için kendilerini koşmaya vermişler, ya da kimse almasın diye devlet böyle yapmış, bir şeyler olmuş burada ama pek anlayamadım ama maşallah, hayatımda daha yüksek fiyatlı bir sigara paketi duymamıştım :)
*
Ben her zamanki Japon turist halimin doruğuna ulaşmış durumdayım. Etrafta her şey öyle güzel ki fotoğraf çekip duruyorum. Fotoğraf makinemin şarjını da ya Ankara ya da İstanbul'da unutmuşum o yüzden Nevra'ların makinesine el koydum. Nasıl bir sırayla anlatmak lazım burayı bilmiyorum. Ama her şeyi anlatmaya çalışacağım.
*
Geçenlerde şehrin biraz dışındaki Watsons Bay'e gittik. Bizim evimizden (ben de böyle hemen her yere ev derim, benimserim, geleli daha 1 hafta bile olmadı oysa ki!) 20 dakika otobüs mesafesinde Watsons Bay. Sydney'in Tasman Sea'ye açılan noktası. Şahane evler, durgun denizde tekneler, artık normal gelmeye başlayan incecik kum.



Evlerin önünde bağlı teknelerden genelde deniz tıklım tıklım dolu oluyor. Herkesin teknesi var! Sabah kalkıp şu manzaraya karşı denize girdiğimi ve sonra duş alıp işe gittiğimi düşünüyorum da, teknem olmasa da olur galiba :)


Dikkatimi çeken bir diğer şey de sıcaklık. Hava sıcaklığı değil, ortamla ilgili bir sıcaklık. Bira şişesinde bile love yazıyor, cheers boys yazıyor. Öyle bir şeyler :)


Watsons Bay'de yemek yediğimiz yer ise kesinlikle söz edilmeye değerdi. Ben Sydney'de yaşasam ara ara buraya yemek yemeye gelirdim. Restoran burası. "Kuşları beslemeyin" diye not yazmışlar. Ben de şaşırdım böyle sevgi fışkıran bir yer, neden böyle bir şey yazmışlar diye, birisi dayanamayıp kuşları besleyince anladık. Martıların sesleri siren sesi gibiydi!Her taraf okyanusla çevrili olunca deniz ürünü gani gani oluyor, Ayşe tabii sürekli mutlu. Doyles'ta böyle karışık deniz ürünleri yedik, yanında o sevgi dolu biradan içtik. Burada deniz ürünü ve pilavı birlikte servis etmek yaygın. Ben sevdim.
*
Çoğu büyük şehirde olduğu gibi burada da bir Aquarium var. Yeri Darling Harbour'da. Buranın farkı Avustralya'daki köpek balığı nüfusunun fazlalığı dolayısıyla akvaryumun ağırlığının bu devasa yaratıklarda olması. Evet şehrin yer yeri plaj ama sürekli köpek balığı tehlikesi var. Sahil güvenlik bu konuda çok iyi çalışıyormuş ama rivayetlere göre deli sörfçüler bazen güzel bir dalga yakaladıklarında köpek balığı alarmına rağmen tahtalarını bırakıp kıyıya yüzmüyorlarmış. Asıl nokta köpek balıklarına karşı bir önmel alınmaması ve insanların onlarla beraber yaşamaya sevk edilmesi. Arada bir saldırı olsa da, ölen olmuyormuş. Zaten köpek balığı aslında insan eti sevmezmiş. Bir kısmını genel kültür olarak dinlesem de bugün hayatımın ilk okyanus yüzüşü sırasında açıklarda sürekli Jaws aramadım desem yalan olur. Neyse, Aquarium'da envai çeşit köpek balığıyla ve Avustralya'nın bu hayvanla geçmişiyle haşır neşir olduk, bilgilendik.

Şekil 1a. Anne ben köpek balığı gördüm. Hatta üstümden geçti.


Rengarenk fosforlu deniz analarını çok sevdim. Akvaryum güzeldi. Buraya geleceklere bir öneri olarak: Aquarium, Wildlife, Manly Ocean World ve Sydney Tower'e Haziran 2011'e kadar sınırsız geçiş hakkı tanıyan bir bilet var, edinin, işinize yarar.

Bir de akvaryumun kafesinde çok tatlı deniz canlıları cupcake'leri vardı.
*
Burada olmanın komik yönlerinden biri yazın ortası olmasına rağmen Christmas'ın yaklaşıyor olması. Haliyle herkesin ayağında parmak arası terlik ama etrafta noel baba var.
Martin Place'te dikili kocaman ağaç "Yılbaşı geliyor!" diye bas bas bağırsa da bana pek inandırıcı gelmiyor. Özellikle de o gün denize girmişsem! Muhtemelen tüm dünyanın izleyeceği, Sydney'den yılbaşı kutlamaları sırasında buradan çok uzaklarda olacağım için durumu o sırada idrak edebilirim.


Böyle şirin gingerbread evler de var vitrinlerde ışıklı vitrinlerin arasında ama Christmas ile ilgili olduğunu sanmam :)


Son olarak Darling Harbour civarında bir tuvaletin kapısını kapayınca bu manzarayla karşılaştım. Şırınga atacak hazne bile koymuşlar.
*
Günler böyle akıp gidiyor. Anlatacak şeyler biriktikçe birikiyor. O yüzden böyle çok yazılı, çok fotoğraflı postlar bizi bekliyor sevgili günlük.

5 yorum:

Kiraz Çekirdeği dedi ki...

Selam, elinize sağlık, resimlere de anlatıma da bayıldım doğrusu...O kadar yola değer gibi görünüyor:)

Defne Soysal dedi ki...

Çok ilginç.Hele tuvaletteki manzara inanılmaz.Değişik bir kültür.Sayende tanıdık.Teşekkürler.Devamını merakla bekliyorum.

avustralya dedi ki...

teşekkürler emeğinize sağlık bilgilendirme için

Adsız dedi ki...

tamamen iyot diyorummmm...singapura gidince ben de senin gibi hissettim...( bizde de deniz var ama maalesef iyot biraz zor isliyor)

titrekkelebek dedi ki...

yazmıyon yazmıyon yazdınmı da destan!
nası okuycam şimdi bu kadar şeyi bu gecenin vaktinde??
daha sağlam bi kafayla daha erken bi vakitte artık;)