2 Aralık 2010

Melbourne 1

Sydney'le Melbourne arası 713 km. Tren 12 saat sürüyor. Bir de kısa süreli kalmaya gidiyorsanız uçak şart. Jetstar Avustralya'nın ucuz hava yolu. Bilerinizi önceden ayırtırsanız gayet uygun bir fiyata bu iki şehir arasında seyahat edebilirsiniz. Yalnız hava yolunun ilginç bir tarifesi var. Bagajsız (yani sadece uçak içine alınabilen boyutlarda bagaj ile) seyahat etmenizle bagajlı yolcu olmanız arasında çok yüksek bir fiyat farkı oluyor. Yolculuk 1.5 saat civarı sürüyor. Melbourne'de 2 tane hava alanı var. Biri Tullamarine (şehir merkezine 27 km) diğeri Avalon (şehir merkezine 55 km). Avalon'a inecekseniz Sita'dan faydalanın. Bu shuttle sizi şehir merkezine götürüyor. Eğer gidiş dönüş bilet alırsanız indirimli oluyor.
*
Melbourne güzel bir şehir. Şehir ilk başta insanı kalabalığıyla (buranın nüfusu nasıl Sydney'den az olabilir hala anlayabilmiş değilim) ve tramvay sesleriyle biraz yoruyor. Şehirdeki vinç ve inşaat yoğunluğu biraz şantiye havası verse de, Melbourne bir-iki saat içinde Avrupai görüntüsü ve entel havası ile insanı içine çekmeyi başarıyor. Minik cafeler, tarihi binalar, sanat hayatının renkliliği, yeme-içme cenneti olarak adlandırılması burayı cazibe merkezi yapmaya yetiyor.
*
Şehirde bize çok enteresan gelen uygulamalar vardı. Mesela City Circle Tram gün boyu şehir merkezini turluyor, turistik duraklarda duruyor, veee bedava. İstediğiniz noktada biniyor, istediğinizde iniyorsunuz. Tramvayda birçok broşür ve harita var. Aynı şekilde bir de Tourist Shuttle uygulaması var. Bu da tramvayın otobüs versiyonu. İkisi aşağı yukarı aynı rotayı takip ediyorlar ama ufak farklılıklar var. Gece dışarı çıkmazsanız sırf bu iki vasıtayla tüm günü geçirebilirsiniz :) Bunun dışında rutin tramvay hatlarından faydalanacaksanız türüne dikkat etmelisiniz. Mesela 2 saat geçerli bilet var ama akşam 6'dan sonra kullanırsanız gece 3e kadar geçerli oluyor. Bu nasıl 2 saatlik bilet diye sormuyoruz bu durumda.
*
Biz Melbourne'e varır varmaz soluğu Queen Victoria Market'ta aldık. Çünkü bu güney yarımkürenin en büyük açık hava pazarı saat 1'de kapanıyor. Benim meyve sebze balık pazarı gezme merakım malum, zavallı Nevra da daha afyonu patlamadan sabah sabah kendini domates patateslerin içinde buldu. Ben Queen Victoria Market'a hayran kaldım, özellikle balık pazarında babamın da yanımda olmasını çok istedim. Pazara gidelim, bir tavuk alalım konulu yazımızın fotoğrafları geliyor:

İnce ince kuşkonmazlar. Bu sebze bizde de daha ucuz olsun. Her şeye koyalım. Pilava, makarnaya, ete..
Zeytini kaç çeşit bilirdiniz? Vay anasına sayın seyirciler. Bu tezgahların eksiği nedir biliyor musunuz? İsteyene çeyrek ekmek sandviç yapmamaları. Valla çeyrek çeyrek 4 ekmeği bulurdum herhalde.
Huhuu renklerin çok güzel!Peki patatesi kaç çeşit bilirdiniz? Şu tatlı patatese de bir türlü alışamadım.

Pazarda bir de böyle peri elbiseleri satıyorlardı. Yüzlerce peri elbisesi, rengarenk. Pazardayken kendini masal diyarında hisseden bir tek ben değilim galiba! :)
*
Mehmet Ali Bey bundan sonrası size geliyor!!!

Çeyrek ekmek konusunu en çok şarküteri ve mandıranın önünde düşündüm.İstiridyeler peynir ekmek gibi gidiyordu!Gökkuşağı. Kol. Bacak. Kıskaç.Kabuklu ve sevdiğimiz deniz canlıları!Karideslerin arasında bir garip yeşil midye.
*
Ben burada böyle tıkır tıkır fotoğraf çektim, bazı standlardaki balıkçı-sebzeci amcalar beni deli sandılar ama ben Çandarlı pazarına makine sokup deli muamelesi görmüş insanım, Melbourne beni bozacak değil elbette :)
Bir şehri anlatmaya pazarından başlamak ne kadar iyi bir giriş olur bilmiyorum ama ben kronolojik sıraya göre devam edicem. Gerisi bir sonraki yazıya kalsın.

2 yorum:

şimalyıldızı dedi ki...

Bu pazara kesin seyyar kızartma tavası ve çeyrek ekmekçi lazım kesimn lazım benim canım fotoğraflardan çekti gezsem ne olurum düşünemiyorum

Kiraz Çekirdeği dedi ki...

Diğer yazı ve resimleri de bekliyoruz, Şehir merkezini turlama da süper olmuş, bizim İstanbul'da olsa turistler trafikten turu filan unutur, bırakır gider diyesim geliyor....