geri geldim!
Neden yazamadığımı bilmiyorum. Belki de çok fazla şey biriktiği ve nereden başlayacağımı bilemediğimden, bu aralar çok koşturduğumdan, hem heyecanlı, hem de acayip kafası karışık bir durumda olduğumdan. Sanırım hepsi. Üç ayın sonunda şimdi Ankara'dayım, anca zaman bulabiliyorum. Evet ben hayırsız bir blogger oldum.
*
1. MBA'den arkadaşım Antonio İstanbul'a ziyarete geldi. Harika bir 5 gün geçirdik. Kendim de daha önce görmediğim her yeri ona gezdirdim, turist rehberi gibi oldum. Elimde kocaman bir İstanbul rehberi, Sultanahmet çevresinde 3 gün geçirdim. Ne Kapalıçarşı kaldı, ne Ayasofya, ne Sultanahmet Camii, ne Yerebatan, ne Topkapı. Çoook yorucu ve aynı zamanda keyifliydi. Hep görmek istediğim yerleri bu fırsatla görmüş oldum, bir de toplu taşımayı efektif şekilde kullanmayı öğrendim. Antonio'yla sabahın köründen gece yarılarına kadar sokaklarda çok eğlendik. Ekim ortası ise bir başka arkadaşım Beatrice geliyor. Bu sefer çok antrenmanlıyım!
2. U2 konserine gittim. U2'nun tek bir şarkısını bile bilmeyen biri için dahi ağzı açık halde seyredilecek bir konserdi. Giderken ve dönerken yolda geçirdiğimiz uzun saatlere rağmen "İyi ki gitmişiz; bir daha hayatımız boyunca böyle bir şey görmeyebiliriz." dedik, konserin bazı kısımlarında gerçek anlamıyla donup kaldık. Konser hakkında çok fazla şey söylendi, yazıldı. Üzerine söyleyecek enteresan bir şeyim yok. Harikaydı sadece.
3. Bambam'dan bir gün bile ayrılmak işkenceye dönüştü artık. Ondan uzakken bildiğin aşk acısı çekiyorum. O kadar manyaklaştı ki, ağaçların tepesinden zor topluyoruz. Onun için her şey oyun, her şey hoplama, zıplama, koşturma sebebi. O kadar çok ısırıyor ve tırmalıyor ki, ailede kimsede kol bacak kalmadı, hepimiz haşat olmuş haldeyiz. Bunun kısa bir dönem olduğunu söylüyorlar. Zaten şirinliği sebebiyle kendisine kızmak pek mümkün değil. Otur 3 saat seyret, sıkılmıyorsun. Meditasyonmuş gerçekten kedi beslemek.
4. Veee programda bize ayrılan süre dolduğundan, assolist haber bir sonraki postta!