23 Eylül 2011

- Bundan sonra İzmir-Ankara seyahatlerinde Afyon'un içindeki İkbal'e gitmek şart oldu. Ben orada o İkbal'in olduğunu bilsem hayatta Varan'da ya da yol üstündeki İkbal'de filan durmazdım. Yemekler şahane. İskender üstüne kaymaklı ekmek kadayıfı. Bir de güllü lokum aldım çıkarken, oh. İkbal ismini Atatürk önermiş, ben bunu bilmiyordum. Çok da güzel bir hikayesi var. Şurada yazıyor.

- Kaç yaşına gelirsen gel, ne kadar iştahlı olursan ol annenin "ye, ye, ye" talebi bitmiyor. Annem bu sefer ısrarlarında başarılı olmak için yeni bir yöntem denedi (ki ben o sırada yukarıda saydıklarımı yeni yemiştim) ve kendini aşarak bana "Kızım ye demiyorum, ısır" dedi.

- Ufo'yu artık kısırlaştırmak gerekiyor. Sabah Gülhan abla konu üzerinde kafamızın üzerindeki bulutları dağıttı, "İyi işte 3 tane doğurdu, biz bütün hayatımızda o kadar doğuruyoruz anca" dedi. Hımm evet.

- Ankara'yı nasıl özlemişim.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

canım çekti şu ikbali yemek öncesi ya :)
dodo

Adsız dedi ki...

Ama sırf doğurmak değil ki olay, mırnavlaşmak da var. Biz yapacağımız kadar çocuk yaptıktan sonra hadım edilmiyoruz, cinsel hayatımız devam ediyor... Keşke kediler nüfus planlaması ve korunma yöntemleri gibi şeylerden haberdar olabilseydi :)

jules dedi ki...

Uzun yolculuklarda tek sevdiğim şey, yolda uğrayacak İkbal gibi durakların olması. Tıpkı Manisa'daki köfteciler, Bursa'daki iskenderciler gibi :)

http://julestheblogger.blogspot.com/