29 Aralık 2011

2012

Yeni yil. Bak oncekilere sor, ben kendim ve sevdiklerim icin saglik, huzur ve mutluluktan baska bir sey dilemem, hic dilemedim. Aklimdan gecse gecse biraz ask, seyahat filan gecer, baska da bir sey istedigim yok hayattan. Ama lutfen bu sene sevdiklerimi bu kadar ozletme bana. Ve bu, ozlemeye alisarak daha az ozleyerek olmasin, beni onlara yakin tut. Beni saglam karakterli insanlarla karsilastir, hayat beni bozamasin. Egilip bukulmeyeyim, kendime hesap verebileyim. Gucum ve aklim arkamda olsun. Duzgun insanlar, degerlere sahip olan insanlar ne nadir ve ne kiymetli, bunun gozumdeki yerini bana hic unutturma.
Cift yillari daha cok seviyorum. 2011'in hakkini yemek istemem ama aman da ne sahane dedigim bir yil degildi. Ama elbette gelen gideni aratmasin. 2012 herkes icin daha guzel olsun. Dunyanin da sonu gelmesin. Benim daha cok isim var.

26 Aralık 2011

3 günde Roma:1

Ben Roma'ya gidip geldim. Hem de üzerinden ne çok zaman geçti! Roma'da geçirdiğim 3 günlük zamanın çoğunda yağmur yağdı ama Roma yağmurla da güzel.. Hava soğuk değildi o yüzden şemsiyeyle mutlu mesut gezilebiliyordu. Ne zamandır gitmesem de, görmesem de, kalbimin yarısını bırakıp geldiğim Roma'ya birkaç sene sonra gitmek ne güzeldi. 3 günde doyamadım ama hakkını vermek için elimden geleni yaptım.

Sokakta İzmir'de 5 sene yaşamış bir rahibeyle mi tanışmadık, greve mi denk gelmedik.. 3 gün için oldukça maceralıydı diyebilirim.

Süper kompakt 3 günde Roma rehberi huzurlarınızda.


Hazırlıklar! Time Out rehberinin Türkçesi yok ama İngilizcesi çok başarılı. Artık yurt dışı için sıradan rehber değil, Time Out rehberini arıyoruz özellikle. Çünkü tüm rehberlerde bulunan turistik bilgilerin dışında harika restoranlar keşfedebiliyoruz. BluExpress Havayolları'ndan İtalya'ya oldukça uygun bilet bulunabiliyor. Otel de booking.com'dan iki dakikalık iş. Hazırlık için bunlar yeterli! Şehri çok iyi biliyor olsanız da mutlaka gitmeden yeni ne var ne yok bakmak gerek. Evet belki metro bıraktığım gibi duruyordu (metrolardaki grev de bıraktığım gibi duruyordu!) ama yepyeni restoranlar, sokaklar gördüm.

Veee gün 1:

Akşamüstü Roma'ya varılır. Hava alanından Leonardo Express ile Termini'ye gidilir. Termini'den metroyla ya da taksiyle otelin bulunduğu yere gidilir. Trevi  (Barberini metro istasyonu civarı) ya da İspanyol Merdivenleri (Spagna metro istasyonu) civarını konaklama için tavsiye edebilirim. Roma'da otel ararken Termini tren istasyonu civarındaki otel patlamasını mutlaka fark edeceksiniz. Termini çok merkezi olsa da gece saatleri için pek tekin sayılmaz. Trevi civarında konaklıyorsanız, ilk durak belli. Fontana di Trevi. Dapdar sokaklarda yürürken birden karşınıza çıkan bu şaheser buraya nasıl yapılabilmiş diye şaşırıyorum her seferinde. Yine bozuk paraları havuza fırlattık, Roma'ya bir sonraki gelişi garantiledik.
Buradan yönü Piazza Navona'ya çevirip, Pantehon gündüz saatinde gezmek üzere önünden el sallayarak  transit geçilir ve güzel sokaklarda yürünür de yürünür. Sonra karın açıkınca, Navona çevresinde Cantina & Cucina. İtalya'ya gelince pizza farz. Bir bufalina bir funghi, e tabii ev şarabı.

Restoran sıcacık dekore edilmiş. Tavandan çiçekler sarkıyor. Aslında her yerden bir şeyler çıkıyor önünüze. Bir milyon detay. Pizzalar da çok lezzetliydi. Piazza Navona gibi şehrin en turistik yerlerinden birinde lezzetli yemek yemekten mutlu ve gururluyuz!

İtalya'yla ilgili en çok özlediğim şeylerden biri aperitivo. Yemekten önce bir bara uğrayıp, açık büfedeki atıştırmalıklardan bir tabak yapıp, içkini içtikten sonra yemeğe gitmek. Öyle garip bir düzen ki, sadece içtiğinizi ödüyorsunuz. Bizde neden aperitivo barı olmadığı açık! İnsanların koca açık büfeden sadece birkaç parça bir şey alıp bir içki içip yarım saat bir saat sonra kalkıp gittiği bir düzene inanmak biraz zor. Sanırım bütün gece kalıp büfenin defalarca tazelenmesine sebep olacak kadar popüler yaparız biz aperitivoyu! Dükkanı da batırırız. Bu adamlar gidiyor azıcık yemek alıyor o büfeden, bir tane içkisini içiyor gidiyor. Tabağı tepeleme dolduran insan görmedim.

Biz yemekten sonra bir iki bir şey içmek için güzel bir bar aramaya başladık. Daha önce rehberden gördüğümüz Fluid'i deneyelim dedik. Fluid'de apertivo devam ediyordu. Gece 2'ye kadar devam ediyormuş. Pek güzel oldu tabii.

Yemekten kalkmış olmak büfeden uzak durmak için yeterli bir sebep olmayabilir! Büfedekileri merak ettik, evet bu da oburluk için başka bir terimdir belki :)Yemeğin üzerine utanmadan güzelce bir tabak yapıp, içkilerle birlikte aperitivo yaptık usulüne uygun olandan baya geç bir saatte. Güzel kokteyller, altına sıvı hapsedilmiş masa yüzeyi. Bütün gece sıvıyı oradan oraya sürükle, bir yandan gelsin bloody maryler (wasabiliymiş, vay be), garip isimli lezzetli kokteyller. Tanıştırayım:
Bu Blue Island.
 Bu Babylon.
Tanıştık, memnun olduk. Güzel yemek ve içkiye fazla para ödemeden ulaşmak ne güzel. Roma'ya geleli daha birkaç saat oldu, bu daha da güzel!

15 Aralık 2011

blog yazma 101 :)

Dün akşam daha önce bahsettiğim blog yazma eğitimini vermiş bulunuyorum. Vatana millete hayırlı olsun :)
Umarım memnun kalmışlardır.
Öğretmen olmak zormuş, karşımda o kadar insanı görünce gerçekten korktum. Tahminimden güzel gitti ama. 2.5 saat su gibi geçti.
6 yıllık blog hayatımda bu eğitim en değişik tecrübeler arasına üst sıradan giriş yaptı!




12 Aralık 2011

Çukurcuma!

Evde sehpanın üzeri bol bol İstanbul rehberiyle doldu bile. Hafta sonları bir lokantanın, bir dükkanın ya da sadece sokakların merakıyla semt keşfine çıkmak çok zevkli. Çukurcuma'yı daha önce görmemiştim. Geçtiğimiz hafta sonlarından birinde dükkan gezmeye buraya gittik. Daha çok çok gideceğim ben Çukurcuma'ya orası kesin.

Bir zamanlar niyetlendiğim yeni başlayanlar için İstanbul serisine de bir faydası olsun. Çukurcuma Taksim'e Cihangir'e komşu. Biz Taksim meydanından Sıraselviler boyunca yürüdük, sağımızda Liva sokağı görünce de aşağı doğru yürüdük, kendimizi Çukurcuma'da bulduk. Dükkanlar için ciddi vakit ayırmalısınız, saatler akıp gidiyor. Bir vitrinde şu aşağıdakini görünce çarpıldım kaldım. Bizim evde büyükbabam ve anneannemden kalma bu çakmak ve kültablası senelerdir durur öyle salonda sehpanın üzerinde. Birebir aynısını görünce çok etkilendim, öylece seyrettim.
Elbette her zaman böylesine bir duygu yoğunluğu yok. Duvarlarda gerçek sanat eserleri var.


 Bazen de komik sanat eserleri.



Bu turşucu çok ünlüymüş. Asri Turşucu. Gezerken artık karnım acıkmıştı. Turşu suyu içemedim. Bir dahakine mutlaka. Vitrini çok zevdim. Oturup turşu kavanozu seyretme potansiyelim beni de şaşırtıyor.

Dükkanlar şahane, isimleri ayrı şahane. Teberrukat Ambarı :) Güzel bir internet siteleri de var.



Tüm bu gezi sırasında beni en çok zorlayan şey şu daktilolardan birini alıp eve götürüp götürmeme kararı oldu. Bir de eski telefonlar... Ne kadar eski gibiler ve aslında ne kadar yeni. Beğendiğim telefonun 1200 TL'lik fiyatı biraz umut kırıcı gözükse de sonuçta burası bir karınca yuvası. Eminim ki daha uygunları bulunabilir. Azimliyim!


Eve götüremeyeceğimiz şeyler de var tabii. Sokak ortasında duran küvet de bir nevi sanat eseri! Bir de tek başına bir tiyatro koltuğu vardı. Bildiğin sırtında numarası çivili, oturmadığında kapalı konuma geçen şahane bir tiyatro koltuğu. Düşündük, evde ona bir yer bulamadık. Şimdi hala o dükkanın önünde duruyor mudur acaba?

The Works'e mutlaka uğranmalı Çukurcuma'ya gidince. Biz birkaç eski kitap aldık. Hem oku, hem şahane dekoratif obje. Bir tanesinin içinden de 1947 tarihli bir mektup çıktı. Sanırım içinden mektup çıkacak kitap arasam bulamazdım. Havadan sudan bahseden bir mektup. 60 sene öncenin havadan sudan bahsetmesi bile şimdininkinden nasıl daha güzel olur?


8 Aralık 2011

turist!

En çok hafta sonu için birileri buraya yanıma gelince seviniyorum. Ailem gelince ayrı güzel, arkadaşlarım gelince ayrı güzel. Normalde de hafta sonları çok hareketli geçiyor. Her hafta yeni yerler görüyorum, değişik şeyler yiyorum ama birilerini gezdirmek en zevklisi. Annemlerin burada olduğu bir hafta sonundan kalanlar da böyle.
Sanırım buralı olmaya alışmanın cümlesi "Ay yok şimdi sahile inilir mi, çok kalabalıktır." Sahile uzak sayılmayız o yüzden istediğimizde inebilmenin keyfini çıkarıyoruz ama elbette sadece hafta sonu. Ben bütün hafta hiç deniz görmüyorum :) Ama hala şaşırdığım şeyler var. Mesela vapudayken denize bakmayanlara şaşırıyorum. Ben de "Ay yok sahile inmeyelim, çok kalabalıktır"dan denize bakmamaya geçersem "artık olmuş" olur muyum?
 Neyse, Topkapı'nın bahçelerine bayılıyorum. Babamın da Gülhane'de ceviz ağacıyla fotoğrafını çektik, Sultanahmet turumuzu tamamladık.

İşte bu kalabalık zaman zaman beni delirtiyor. Eminönü'ndeki alt geçitler tam bir karınca yuvası hissi verebiliyor.
İtiraz etme! Daha yeni yeni Paşabahçe korkumu yeniyorum, kapalıçarşı henüz bir tabu.


6 Aralık 2011

Antica Antica!

Antica Locanda Arnavütköy'ün labirent ara sokaklarında şahane bir İtalyan restoranı. Gösterişsiz girişi içerde neler olup bittiği hakkında hiç ipucu vermiyor.

Yalnız, burası çoktan keşfedilmiş. Tek bir boş masa bile yoktu. Rezervasyonsuz kapıda kalmak garanti. Cuma gittim, hafta içi durum nasıldır bilmiyorum. Öğle saatlerinde de açık ama bence uzun bir akşam yemeği ile yediklerinizin hakkını vermeye gitmek gerek buraya.

Bizimle ilgilenen garson çok ilgiliydi. Tavsiye ettiklerinin hepsinden memnun kaldık. En başta içtiğimiz narlı margaritadan başlayarak denediğiklerimizin hepsi çok özenli ve lezzetliydi. Aslında bu bizim yemek kültürümüzde yaygın değil. Yani yemekten önce alkollü bir şeyler içmek. "Drink almak" demiyoruz değil mi? Hayır lütfen, böyle komik şeyler yapmıyoruz. Biz biraz bu çok merak ettiğimiz restorana gelmişken mümkün olduğunca çok şey denemiş olmak için yemek öncesi birer margarita içtik. İyi de yapmışız, tadına doyamadık.

Menüye gelirsek, ilgi çekici bir sürü seçenek olduğunu söyleyebilirim. Ama öyle çarşaf çarşaf bir liste değil bu. Her zevk için seçenekler var ama öyle menüde kaybolmanıza yol açmıyor.

Ekmeklerini kendileri yapıyorlar. Başlangıç olarak enginarlı ve mozzarellalı crostini aldık. 3 tabak yenebilir, o kadar güzel. İnsan diyor ki enginar, mozzarella, ekmek ve domatesle yapılan bir şey sizi ne kadar şaşırtabilir. İşte bu kadar. Sanırım önemli olan da bu. Çok sade malzemeler kullanarak bir lezzet patlaması yaratmak.

İkram olarak somon kroket geldi. Gayet lezzetliydi.Keşke bir tane değil de birkaç tane birden gelse :) Kroket fanatiği değilim ama dondurulmuş kroketlerle bu somon kroketi aynı kategoride değerlendirmek büyük haksızlık olur elbette.

İtalyan mutfağının sadece makarna ve pizzadan oluştuğuna dair yanlış bir fikir var. İtalyan mutfağında mutlaka başlangıç (antipasti) alınır, bunu ilk tabak (primi piatto) yani makarna ya da risotto ve ikinci tabak (secondo piatto) yani balık ya da et yemeği takip eder. Pizza genelde bunların dışında kalan bir kategoridir. Antica Locanda'da hem birinci hem ikinci tabak için arasından seçmekte zorlanacağınız seçenekler bekliyor sizi. Menüde pizza yok.

Devam edelim, biz başlangı.tan sonra farklı cins birer bucattini yedik. Spaghetti'nin boru şeklinde olanına bucattini deniyor. İnanılmaz lezzetlilerdi. Gerçekten makarna gibi pişirmesi bu kadar kolay olan bir şeyin bu kadar farklı ve lezzetli olabilmesi çok enteresan. İkinci bir tabağa cesaret edemedik tatlıya yer kalmaz diye. O yüzden o et ve balıkları denemedik.Tatlı olarak çikolatalı turta ve fesleğenli panna cotta yedik. Ben panna cotta'yı tavsiye ediyorum, bu kadar hafif olanına rastlamak gerçekten zor.

Büyük sürpriz yemekten sonra bekliyor sizi. Sırf bu uğurda tatlı yemeyi pas geçmek isteyebilirsiniz diye sürprizi bozuyorum sizin için. Antica Locanda'da yemekten sonra harika bir ev yapımı bir kalıp çikolata giyotiniyle birlikte geliyor masanıza. Koca çikolata kalıbı ve giyotinle oynaya oynaya minik porsiyonlar yaratıp afiyetle çikolatanızı yiyorsunuz.



İtalyan şef çok çok başarılıydı. Antica Locanda her adımda çok özenli, çok lezzetli. Evet fiyatlar ortalamanın biraz üzerinde ama buraya her hafta gelmeye de gerek yok. Arada sırada uğranabilir, şımarma seansı yapılabilir!

Çantasından fotoğraf makinesi çıkarmayan bir insan olarak zaman zaman bu kadar şahane yerlere gidip de yanımda makine olmamasını kendime dahi açıklayamıyorum.O yüzden Antica Locanda'nın sayfasından aldığım fotoğrafları kullandım.



p.s: Sonunda yazı yazmayı başardığım için kendimi tebrik ederim. Yazılmayı bekleyen bir milyon yazının darısı başına.