diğer evim Çandarlı
Bu kaçıncı Çandarlı postu bilmiyorum. Burada günler geçirmeye, her şeye hayran hayran bakıp fotoğraf çekmeye doyamıyorum. Çocukluğumun yazları burada geçti, ailem artık burada yaşıyor ama sanki ben buraya şans eseri uğrasam da çok severdim. Sakinlik, pırıl pırıl deniz, taptaze domatesler-peynirler, mis gibi deniz ürünleri. Bir yerden bir yere gitmek en fazla 5 dakika sürüyor, hayat kolay. Burada bir evim olduğunu bilmek bazı zamanlarda beni en çok rahatlatan şey.
Çocukluk yazlarımızı senelerce bir arada geçirdiğimiz kalabalık bir "yazlık grubu"muz var. Sene içinde pek görüşemeyiz, anca doğumgünleri ve özel günlerde ama her sene mutlaka Çandarlı'ya gideceğimiz tarihleri denk getirmeye uğraşırız. Bir araya gelince de aradan hiç zaman geçmemiş gibi kaldığımız yerden devam ederiz. Bu hissi çok seviyorum. Yıllar geçiyor, artık herkes sevgilisiyle-eşiyle-çocuğuyla geliyor, nüfus artıyor.
Bayram sonrası 4 gün geçirdik Çandarlı'da bu sene, benim için her dakikası kıymetliydi.
Neden seviyorum ben burayı. Evdeki miniklerle oynamak, hepsi birbirinden komik hareketlerine kahkahalar atmak, minik patilerine aşık olmak.
Kahvaltı öncesi bir dalıp çıkmak için denize giderken şu manzarayı görmek. Az ilerideki salıncaklarda sallanmanın sanki 3 gün önce olması.
Dünyada yapmayı en çok sevdiğin 5 şey ne desen mutlaka sayacağım şey: babamla pazar gezmek. Çandarlı pazarı elbette.
Dağınık kasaların birinde eciş bücüş yeni toplanmış domatesler, diğerinde ev yapımı kalıp sabunlar, poşetteki kabak çiçeği de yakarsan senin.
Üstünde çiçeğiyle kınalı bamya görebilmek. Bana göre bu sebze mucizevi. Bakmaya doyamıyorum (tabii sonra yiyorum). Şu an buzluğumda ekşili ekşili pişmek için bekliyor bunlar :)
Bir Çandarlı klasiği olarak günde 10 saat tavla oynamak, üniversite tavlası oynanan masada saatlerce eğlenerek oturmak. Aynı insanların 15 senedir aynı şeylerine gülmek. Aslında oynayan 4 kişiyken, hesap masadan olduğu için etrafta 10 kişinin masa etrafına yerleşip yiyip içmesi.
Annemin sanat eseri sukulentlerinin başına oturup onları incelemek.
Ve sonra evde böyle:
Denizle iç içe rakı masasında da böyle şeyler:
Bilet mi baksam, naapsam?
Çocukluk yazlarımızı senelerce bir arada geçirdiğimiz kalabalık bir "yazlık grubu"muz var. Sene içinde pek görüşemeyiz, anca doğumgünleri ve özel günlerde ama her sene mutlaka Çandarlı'ya gideceğimiz tarihleri denk getirmeye uğraşırız. Bir araya gelince de aradan hiç zaman geçmemiş gibi kaldığımız yerden devam ederiz. Bu hissi çok seviyorum. Yıllar geçiyor, artık herkes sevgilisiyle-eşiyle-çocuğuyla geliyor, nüfus artıyor.
Bayram sonrası 4 gün geçirdik Çandarlı'da bu sene, benim için her dakikası kıymetliydi.
Neden seviyorum ben burayı. Evdeki miniklerle oynamak, hepsi birbirinden komik hareketlerine kahkahalar atmak, minik patilerine aşık olmak.
Verandada davetsiz misafirlerle karşılaşıp, yeni arkadaşlar edinmek.
Kahvaltı öncesi bir dalıp çıkmak için denize giderken şu manzarayı görmek. Az ilerideki salıncaklarda sallanmanın sanki 3 gün önce olması.
Ve elbette deniz sonrası anne kahvaltısı yapabilmek. Muhammara, mis gibi domates, yumurtalı ekmek..
Dünyada yapmayı en çok sevdiğin 5 şey ne desen mutlaka sayacağım şey: babamla pazar gezmek. Çandarlı pazarı elbette.
Dağınık kasaların birinde eciş bücüş yeni toplanmış domatesler, diğerinde ev yapımı kalıp sabunlar, poşetteki kabak çiçeği de yakarsan senin.
Bir Çandarlı klasiği olarak günde 10 saat tavla oynamak, üniversite tavlası oynanan masada saatlerce eğlenerek oturmak. Aynı insanların 15 senedir aynı şeylerine gülmek. Aslında oynayan 4 kişiyken, hesap masadan olduğu için etrafta 10 kişinin masa etrafına yerleşip yiyip içmesi.
Annemin sanat eseri sukulentlerinin başına oturup onları incelemek.
Ve sonra evde böyle:
Bilet mi baksam, naapsam?
2 yorum:
Harika ya :) Muhammaraya ölünür zaten..
Ben ilk paylaşımını çok merak ediyordum telefondan zor oldu tabii :) 2006 ya gittim
Yorum Gönder