Laptop'ımın ekranı yazdan beri çatlak. Evet şimdi bunun fotoğrafını çekeceğim. Çektim. Yazın arabanın bagajındayken kapak biraz sert kapanınca çatladığını düşünüyorum. Garanti kapsamında değilmiş ve neredeyse laptop'ın kendisi kadar bir paraya tamir ediliyormuş. Ben de yaptırmadım haliyle. Böylece kullanıyorum. Bazen dışarı civa sızıyordur gibi paranoyolar yapıp, sızan civa beni öldürecek diye korkuyorum. Bunu neden anlatıyorum? Çünkü sakınan göze çöp batar sözü doğruymuş. Ben tertipli, düzenli bir kız çocuğu olamadığım gibi, eşyalarına iyi bakan bir kız çocuğu da olamadım. Ne ayakkabılarıma, ne giysilerime, ne de kitaplarıma iyi bakamadım. Bazıları vardır hani bir kitap okurlar; kitap okunduktan sonra hala hiç dokunulmamış gibi kalır. Benim için bu mümkün değil. Kıvırırım, bükerim.. Ayakabılarımı ilk 2 hafta kutularında saklarım sonra sıkılıp, kutuları biryerlere fırlatırım. Tırnaklarım bozulmasın diye kutu kola açmayan biri de olamadım. Akıl etsem belki olabilirdim. Hep tırnaklarım bozulduktan sonra aklıma geldi..
Neyse efendim işte, ben bir tek bu laptop'a çok dikkat ettim hayatımda diyebilirim. İlla ki beyaz Vaio olsun diye başka bir laptop almayı aklımdan bile geçirmedim, aylarca Türkiye'ye gelsin de alayım diye bilgisayarsız durdum. Bembeyaz klavyeli, pırıl pırıl Vaio'ma asla hiçbir sahip olduğum eşyaya bakmadığım kadar iyi baktım. Sildim, temizledim. Beyaz ve çabuk kirleniyor diye, parmak izlerim kalmasın diye hep kenarlarından tuttum. Sonra ne oldu? Çat diye çatladı ekran. Hayatta bir şeyi çok sevmeyeceksiniz sayın seyirciler, sonra ortasından çatlayıveriyor. Yok yok metafor filan yok. Çatlamış halini de seviyorum Vaio, takma kafana. Sen dirayetle devam et çalışmaya Vaio, ben senin üzerine gül koklamam.
Bugün deyim yerindeyse yine çılgınlar gibi çalışılan bir iş gününün sonunda Ufuk ve Nevrayla buluştuk akşam. Yemek yedik, çay filan içtik. Big Chefs gerçekten huzurlu bir yer. Nevra işten ayrıldı bugün ama domuz gibi canım arkadaşım. Zaten pazartesi başka yerde başlayacak hemen. Saat 9'da pilim bitti. Ayşe sen ölmüşsün haberin yok diye söylendim kendi kendime. Ölmüş Ayşe'yi sevmiyoruz. Yorgun olmak çok sıkıcı. Mızırdak bir insan oldum çıktım. Bugün öğle yemeğinde masamda yoğurt çorbası ve etli yaprak sarma yedim. Bazıları yayla çorbası diyor buna, ben hep yoğurt çorbası derim. İnsan annesi ne derse öyle diyor galiba. Günün güzelliği, yakınlardaki ev yemekleri yapan yerin paket servis olarak çorba da getiriyor olmasıydı.
Dunkin' Donuts'ı Doruk sayesinde (ne çok D var burada!) keşfettim. Küçükken annemin asla yememe izin vermediği macunu, macun mahrumiyetiyle geçen çocukluğumun öcünü almak için olsa gerek, nerede bulsam sektirmeden alıveriyorum. O gün mahallemizin alışveriş merkezinde macuncu görünce hemen aldım, sonra da yanından 500 kere geçip de içine bakmadığım Dunkin' Donuts'la tanıştım. Uzun zamandır gördüğüm en şahane yiyecek bu sanırım, bakmaya doyamıyorum. Çektiğim donut fotoğraflarını hemencecik wallpaper yaptım. Çilek örtülü çok şahane. Tadı da fena değil işte :)
Yaşamın Kıyısında hakkında her yerde bir şey yazıyor. Ben çok sevdim. Çok seveceğimi bilerek gittim. O şarkıyı ise seveceğimi düşünmezdim, artık çok seviyorum. Sabah radyoda rastladım, çok mutlu oldum. Şevval Sam'ın ne güzel bir sesi varmış. Sanki tüy gibi.. Ezgi'nin Günlüğü'nün Çeyrek Elma'sındaki 1980 Sezen Aksu yorumu (bu ne biçim bir tamlama!) hakkında ise konuşmak istiyorum saatlerce ve saatlerce.. Zaten muhteşem şarkı, bana sorsalar kim söylesin istersin bunu Ezgi'nin Günlüğünden başka diye, Sezen Aksu derdim. Orijinal hali daha güzel ama Sezen Aksu işin içinde olunca duygulanma katsayısı mı artıyor acaba? Bu ne biçim bir şartlı refleks? Şarkı içimin derinin dibine dokunuyor ve bu pek sık olmuyor. Evet İclal hanım hoşgeldiniz ama size yer yok şu sıralar, kendimi Hugo'daki cadı Sila gibi hissediyorum çünkü :)
*Hayır mutsuz değilim. Durgunum, nötralim. Ruh halimi anlatmayı beceremiyorum. Sanki herkes böyle bu aralar.. Yeterince sebebimiz de yok değil ki.
Media Player pek güzel shuffle etti ben bu yazıyı yazarken. O yüzden: Neler dinledik bu yazıyı yazarken iki nokta üstüste (ve blogger bu şekilde satır aralığı bırakmak istiorsa elimizden bir şey gelmez)
-Nouvelle Vague - I melt with you
-Kyle's Mom is a bitch (5 kere kadar)
-Moon River - Henry Mancini
-Tajabone - Todo Sobre mi Madre Soundtrack
-Kış Geliyor- Mor ve Ötesi
-Mi Mancherai - Josh Groban
-Remedios - Gabriella Ferri -Saturno Contro Soundtrack
-Prologue-Babushka - Everything is Illuminated Soundtrack
*
ama çok çok yazasım var bu aralar bu aralar benim.
şehrin havasının değiştiğini hissediyorum biliyor musun?
gerçekten.
biliyorum.
11 yorum:
Ben de yoğurt çrobası derim, yayla çorbası dediklerinde de hep bi ara durur düşünürüm neydi bu diye..
Kyle's mom is a bitch mi...Ayşe seni artık daha da çok seviyorum.. Yani böyle 10 kez üstüste dinlediğim olmuştur mesela..Hatta üzerine post bile yazmıştım bir kez hatta :) Bağıra bağıra i really meeeaaaaan , Kyle's Moom, Big old fat fuckin' bitch, Kyle's Mommmmmmmmmmm
Yeahhhhh, Chaaaaa..
Diyorum ve sobelendiğinizi de bildiririm :)
Ayrıca Ayşecim, bana yollar mısın acaba onu? Benim eski laptop öldü biliyorsun, kalmadı eski şarkılarım :(
ben de aynı mahallenin aynı alışveriş merkezindeki Donkin Donuts'ı yüzlerce kez teğet geçtiğim için ve de tarafından onaylandığı için donutların isimlerini istiyorum. hangisini alacağımı neden biliceem :))
*Laptop feci olmuş Ayşe.İlk kez çatlak bi laptop görüyorum.
*Doğru diyorsun "hiçbir eşyanı"çok sevmeyeceksin.Sakınan göze çöp batıyor.Ben meb'in verdiği kara toshiba laptobuma üvey anne gibi davranıyorum.Arada tuşlar basmıyor,ters çevirip sırtına sırtına:)vuruyorum,susamlar,pamukcuklar,kırıntılar dökülüyor,bana biraz surat asıyor falan ama yine ilişkimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Şom ağızlıyımdır şimdi bunu yazdım ya gümmmmm
*Ya evet hem.Annem de izin vermezdi macun yememize nedenki?Ve ben hiç rastlamıyorum artık macuncu amcalara:(
*Yaşamın kıyısında bazen karamsar havasına rağmen sevdiğim filmler arasında yerini aldı.
*Gabriella Ferri -Remedios kusana kadar dinleyebilirim:)
*Bide hiç donut yemedim ben.
*Çok okuyasımız varken seni yazasın hiç bitmesin:)
Yaşamın Kıyısında filmine bende bayıldım. Fatih AKIN süper olayları nasıl da zekice birbirine bağlamış her filmi süper bence...
Şebnem
Ayşe ciğim gerçekten de "sakınan göze çöp batarmış" deyimi çok doğru. Ben ne zaman bir şeyin üzerine titresem bozulup yada kaybolup gidiveriyor elimden. Bu insanlar için de geçerli. En güzeli sevdiğin herhangi bir şeyin üzerine düşsen bile ona göstermemen :) Kendine karşı bile inkar etmen :) Öptüm...
Not: Bu arada darılıyorum tabi sana. Ben seni ziyaret etmeye çalışıyorum elimden geldiğince ama sen daha bir kere uğramadın arkadaşım. Aşk olsun...
Ayse onlar ne guzel donut resmi öyleee!!! İzninle ben de wallpaper yapmak istiyorum! Ki donut çok severim, Amerikan polisleri gibi kahveye batıra batıra yemeyi de...resimlerde kaldım ben :D
ben laptopun camı çatlayınca çalışmayacağını sanırdım nedense.
Benim ayakkabılarım bir süre sonra sokakta futbol oynayan çocuk ayakkabısı gibi oluyor.burunları eskiyor.Nedenini çözemiyorum. Mutlaka anlamsız bişi yapıyorumdur :):)
ben o macunu neden örümcek adam şeklinde şeker zanettim hala anlamadım ::):):)dur gidip bi daha bakacağım resme :):)
tugce,
kac gündür maillerde yaz yaz, burada söyleyecek bişey kalmadı, ben sana düzenli olarak şarkı göndermeye devam edicem:))
bembi,
wuhu! bak buluşma yerimizi de bulduk böylece! :) çilek örtülü ve çikolata örtülü olanlar harika görünüyor. ama bak tadları ile ilgili bişey demiyorum, görünüyor diyoeum, ben donutları görüntüsüne göre alıyorum :))
biyonikkedi,
hep öyle olur zaten, bişeyin üstüne titrersin bozuluverir, hiç oralı olmazsın yüz yıl tıkır tıkır çalışır. çok şanslısın!
bence macun annelerimizin söylediği gibi pis bişey değil, buınu reddediyorum. hem zaten pis şeyler bazen daha lezzetli oluyor!
şebnem,
katılıyorum. Fatih Akın'ın en sevdiğim filmi bu olmayacak ama yine de çok çok güzeldi.
lezzetaşkı,
kızmayınız kızmayınız. ayşe iş yerinde kafasını kaldırmadan çalışıyor. geceleri eve gidince laptopa uzun süre bakamıyor. kendi bloguma bile sadece yazı yazmaya giriyorum. istifa edip kendimi bloglara adamayı düşünüyorum.
azer,
amerikan polisleri gibi hahaha! aklıma geldikçe gülüyorum :)herkesin wallpaperı donut olsun diye grup mu açsam facebook'ta :P
zeya,
ben de öyle sanıyordum, bir şey olmuyormuş. yani şu ana kadar:)aynı şey benim ayakkabılarıma da oluyor.
gören de işim gücüm yok pat pat ayaklarımı duvara vuruyorum sanır. örümcek adam şekeri mi?? :)) süpermiş, ondan da yiyebilirim eğer öyle bişey varsa!
Yaşamın kıyısında hakkında benim de yazasım var. Samimi bir film gibi geldi bana.
bunu bir buluşma sözü olarak kabul ediyorum ayşecim! bu hafta yoğunmuşsun (bkz bir sonraki post) yine de hafta içi mail atarim ;))
Yorum Gönder