5 Aralık 2007

iğrenç bir Ankara sabahına yakışan depresif yazı

Şu anda Ankara'nın ne kadar sevimsiz olduğunu, bu sabahı Ankara'da yaşamamış birine anlatmak çok zor. Ben kışı sevmiyorum. Soğuk sonbahar günlerini belki biraz, ama kışı katiyen hayır. Bu sabah uyandığımda hava karanlıktı. Bu sene ilk defa. Hani kalkarsınız, saat her zaman kalktığınız saattir ama dışarısının kapkara bulutlarla kaplı olduğunu daha yastığınızdan başınızı kaldırmadan anlarsınız. Zaten bütün gece dışarıda vuuuuuu diye rüzgar esmiştir. Yatakta büzüşürsünüz, sıcak yatağı terk etmek her zamankinden daha zor gelir. Çorapsız ayaklarınızı yorganın 2 cm dışına uzatır uzatmaz geri çekersiniz. Nolur bir 10 dakika daha istersiniz..


Saatin alarmı 2.kere çalar, siz banyoya yollanırsınız, ayaklarınız üşür. Soğuk suyla yüzünüzü yıkamak sizi de ayıltan tek şeyse, biraz daha üşürsünüz şimdi. Odanıza giyinmek için tekrar gidince, ışığı açmak istemezsiniz. Sabah sabah ışık açmak kadar gıcık bir şey yoktur çünkü bu dünyada. Ama karanlıktır dışarısı. Yine de inat edersiniz. Karanlıkta giyinirsiniz. 60 voltluk ampul değil, güneş ışığı lazım sabahları insanları şarj etmeye. Makyaj safhasında artık teslim olmak zorundasınızdır. Onda da ufacık abajuru açarsınız, azıcık ışık daha az sinir bozar belki.


Dışarıda inanılmaz bir rüzgar, ona eşlik eden karaktersiz bir yağmur. Ne yağıyor ne yağmıyor. Bu sabah bu şehir Trieste'ye benziyor. Kahvaltı'da haberleri seyrediyorum yapmamam gerektiğini bile bile. Sanki bugün mutlu olmamak için elimden geleni yapıyorum.


Şemsiyemi açıyorum evden çıkınca. Şemsiyem savruluyor, işe yaramayacağını anlayıp kapatıyorum. Saçlarım ıslanıyor. Arabaya biniyorum işe gelmek için. İşte bu anlar beni en çok mutlu eden anlar aslında. O 20 dakika. Şarkı söyleme, moduna göre "sabah şarkıları cdsi"ni ya da "Modern Sabahlar"ı dinleme dakikaları.. Gıcığım. Radyo dinlememe imkan yok. Bugüne en güzel giden şarkı 6 cdnin arasından kendi kendini buluyor. Leonard Cohen, Famous Blue Raincoat dinliyorum. Çok güzel gidiyor bugüne. Zaten bu şarkı bu zamanlar için. Aralık şarkısı. İlkbaharla diğer tüm kışlıklar gibi dolaba kalkan, vakti gelince yine sıcacık kazaklar gibi yanımda olan. Bir de New York'ta olsam, bütün kışı bu şarkıyla geçirebilirim. "You're living for nothing now, I hope you're keeping some kind of record." der şarkıda. Evet diyorum tutuyoruz bir çeşit record, bilincindeyiz hiçbir şey için yaşamadığımızın. Özellikle de bu sabah. Birkaç kez dinliyorum üstüste. Cd'de bundan sonraki parça Across the Universe. Ama Fiona Apple. O başlıyor tekrar geri alıyorum. Oysa ki severim çok. "I guess that I miss you, I guess I forgive you. I'm glad you stood in my way." diyebilir mi kimse Leonard Cohen kadar güzel? Bu sabah bu şarkıyı dinliyorum bütün yol.


İşyerime varıyorum. Arabadan çıkar çıkmaz şemsiyemi açıyorum. Rüzgar fosforlu pembe şemsiyemi kırıyor. Çıt diye. Bu donuk, soğuk Ankara gününe hiç yakışmıyordu zaten di mi? Şemsiyemi çok seviyordum, üzüldüm.






Did you ever go clear?

18 yorum:

gezicini dedi ki...

sevgili ayşe
aynı fikirdeyim ben de. sabah gözümü açıp rüzgarın sesini dinledim, aman dedim fırtına çıkmış dışarda. olsun, biz sıcak biryerdeyiz ya, bu da iyi birşey.keşke daha çok yağmur yağsa, hatta kar daha iyi olur, di mi?
sevgiler
gorki

ayçobanı dedi ki...

Bazen 7:50 trenini yakalamam gerekiyor sabahlari... Tren sanki gece treni!! 8'den önce hava aydinlanmiyor bile!! tamamen KARANLIK!! Geceye uyaniyorsun tüm kis sezonu. Iste o zamanlar, Ankara'nin gri sabahi bile özleniyor...

Phillips'in günes isigi frekansinda, uyanmak istedigin saate göre yavas yavas aydinlanan bir basucu lambasi var. Suni de olsa odana günes aydinlaniyor havasi verebilirsin kisin. Tasarimi da fena degil. Belki ilgini ceker...

Güçlü dedi ki...

Böyle basit şeylerin, kötü havanın, kışın, soğuğun, rüzgarın ve yağmurun keyfimi bozmamasını öğrendim ben sonunda. Günlerimiz böyle şeylerle yazık edilemeyecek kadar değerli bence... İşin iyi tarafından bakabilmek lazım..
Ben daha bir Bohem, daha bir duygusal takılıyorum böyle günlerde. İçtiğim Absinth'in tadı bir ayrı oluyor böyle günlerde...ve dinlediğim fransızca şarkıların...

Ve bir şiir...


ANLAR

Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım,
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi,
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim birçok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını,
Gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer,
Yanlız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem? Yaşam budur zaten.
ANLAR... Sadece ANLAR.. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere,
Yanında termometre, su, şemsiye almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer,
Hiçbirşey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer,
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...

Jorge Lois BORGES
Arjantin-1985

Adsız dedi ki...

Ben de kışı sevmem, yaz çocuğu olduğumdan mıdır nedir,bilemiyorum ama sevmiyorum ve kesinlikle katılıyorum güneş ile sarj olmaya Ayşe' cim. Tamam kışın da kendine göre güzelikleri olabilir ama çalışıyorsan sabah sabah sıcacık yatağından kalkıp işe gidiyorsan mevsim kış değil yaz olmalı bence. İşten çıktığında hava aydınlık olmalı ki sen çalışmadığını düşünüp, sokaklarda gezip, kafelerde oturabilesin. Kış olunca hava soğuk, karanlık deyip direk eve gitmek istiyor insan. Ankara yı çok seven, burada doğmuş ve büyümüş olan bendeniz de bu Ankara havasından nefret ediyorum. Bugün benim herşeyden nefret eden şirin havam var :)En azından Ankara da İstanbul da olduğu gibi trafik felç değil, çok uğraşıyorlar felç olsun daha çekilmez yapalım şu Ankara nın trafiğini de insanlar bizimle uğraşmasınlar diye ama... Sevgiler Defne

Adsız dedi ki...

Merhaba Ayşe,
Sana bir de Famous Blue Raincoat'ın Tori Amos cover'ını dinlemeni öneririm. Çok iç paralayıcı..

bembi dedi ki...

çok fena.. :( sabah kalkma kısmında aynı şeyleri yaşamışız neredeyse.. ama bugün bir karekteri vardı Ankaranın.. son yıllarda pek sevimsiz pek bir kahve-gri renklerde. o yüzden bana göre güzeldi, tarz sahibiydi sanki bugün.. şemsiye için üzüldüm :/

farawaysoclose dedi ki...

sabah uyanınca aynı şeyi düşünmüştüm "sabahları ışığı yakmak berbat bir şey" diye... şu Ankara'da zaten hangi sabah güzel ki?! şehrin kendisi sevimsiz. Sadece, tek istisna, sabah uyanında dışarıda bembemyaz bir şehir olduğu günler. Kar yağmasını çok özledim.

New York Muhtari dedi ki...

bu aralar New York'ta olmayi gercekten istermisin bilmiyorum Ayse, cunku eksi 10 lardan surekli gozunden yas geliyor insanin sokaga cikinca...

Adsız dedi ki...

Valla şekerim bilirim sırf bu nedenle şu prize takılan az ışık saçan zımpırtılardan almıştım bende bankada çalışırken 6 da kalkıyordum da :( Bu arada ben kendimi iyi hissetmek için özellikle kışın daha renkli giyinmeyi seviyorum. Hele ki paltolar hem koyu renk İstanbulun havası pis kömür egzoz kokuyor bu nedenle renklerle iç huzura kavuşmaya çalışıyorum Ayşe'cim

Unknown dedi ki...

Yeni aldıgım pembe semsiyemi rüzgar benden calıp götürecek sandım ben de bugün ve kapattım. yagmur her zaman hüzünlendirir beni. Semsiyene üzüldüm ben de!

Adsız dedi ki...

ankara ile depresyon kelimeleri hep yan yana gelmiştir benim yaşamımda da. yazdıkların o kadar yakın ve tanıdık geldi ki...

Tugc dedi ki...

Ben bugun farkettim, ben kisi .ok seviyorum yahu.

Esra :) - kadincablog.blogspot.com dedi ki...

benim kışla ilgili en büyük sorunum kışın giyinmeyi sevmiyor olmam. Yazın incecişk tiril tiril bir elbise, ince askılı renkli bir body ve şort giymek kadar beni mutlu eden bir şey yoktur heralde :(

daphnevega dedi ki...

gorki,
yağmurdan yağmura fark var ama di mi? bak mesela bu sabah düne göre daha iyi geldi bana. büyük ölçüde halet-i ruhiyeyle de alakalı sanırsam..

ayca,
ben o saatte kalkıyorum ayça!! üzüldüm şimdi valla :( o lamba gerçekten ilgimi çekti, en yakın arkadaşım gugıla sorucam birazdan :)

güçlü,
şimdi bu şiir benim daha çok keyfimi bozuyor biliyor musun?:) ben de bohem bohem gezmek istiyorum sabahları sevimsiz ve gıcık biri olmaktansa. bir de ben hiç absinth içmedim daha..

defne,
:)) eveeet! bir de akşam kısmı var bu işin. saat 5 oluyor, insanın içine bir ağırlık çöküyor! trafik konusunda da çok haklısın. şerefsiz adam, anca bu kadar berbat edilebilirdi her yer..

tubi,
evet cover'ı biliyorum. Tori Amos "baltalar elimizde"yi söylese bile dinleyebilirim onu.. Famous Blue Raincot'u nedense Laonard Cohen'en dinlemeyi daha çok seviyorum :))

bembi,
bak ben de bugünü sevdim mesela :)) bu aralar Ankara sanki tam Çayyolu'nda kahve içmelik :))

farawaysoclose,
evet ben de özledim.. ama Ankara her zaman da o kadar kötü değil be!

new york muhtarı,
gerçekten mi?? hımm. ama galiba yine de istiyorum :)sen benim yerime bol bol dinle olur mu? "New York is cold, but I like where I'm living" diye mırıldanırdım ben olsam sokaklarda :))

eda,
bence de renkler moral düzeltmeye yarıyor. ben de kırmızı giyiyorum kışın..

aslı,
En azından seninkini kurban vermemişiz!! İyi bak pembe şemsiyene! :)))

sera,
bu şehri sevmeyen insan ne kadar çok.. ben aslında seviyorum Ankara'yı. Ama boğucu olduğunda da kimse kapışamıyor kendisiyle gerçekten.

tuğçe,
Ne kadar şanslısın o zaman yaa. Bende hiç umut yok :(

esra,
kesinlikle katılıyorum. Lahana gibi giyinmek çok sinir. Ben de hep kalın ama kısa kollu olan şeyler giymeye çalışıyorum bari kollarım rahat olsun diye..

Blog Sahibesi dedi ki...

hayır hayır yağmur bu kadar kötü olmamalı. Ben çok severim yağmuru. Uyandığımda eğer hava kapalıysa daha bi enerjik olurum. Eğer ki sokaka lambaları hala yanıyorsa içim aydınlanır. Delimiyim neyim. Ben mi tuhafım acaba. Güneş gördüm mü kaçıyorum.

Adsız dedi ki...

izin versen bu yazını burda okuyan herkes ve ben tum arkadaslarımıza mail atsak neye yarar deme elbet yarar....

Adsız dedi ki...

haydaaaaa halbuki ben yukarıdaki yazın icin yazmıstım neyse...

Adsız dedi ki...

bu arada absinth i icemiyorsun ki bir yudumdan bile az alınca agzında buhara donusuyor ayrıca ici otlu olanı var ki kimse yanasmasın van gogh un kulagını kestigi bu yuzdedir diye soylenir... neyse diger otsuz olanını bi gun denersin...(minicik bi yudumda anlarsın zaten içilebilir bisey olmadıgını)