13 Ocak 2009

deneme 1-2

Bu blog benim yazma alışkanlıklarımı değiştirdi. Ben eskiden, 95'ten beri tuttuğum o deftere denemeler yazıyordum. Şöyle ki, aşağı yukarı bir sayfa boyutunda herhangi bir konu üzerine yazılar.. O denemelerde o kadar çok soru cümlesi vardır ki, bunu fark edince bu yazı bir şey söylemiyor, sadece soru soruyor diyebilirsiniz. Öyle değil. Neyse, bahsetmeye çalıştığım şey, aynı konu üzerinde bir yerden girip bir yerden çıkabiliyormuşum. Aslında sadece bunu yapıyormuşum. Artık bunu yapamaz oldum. Gerçi elime kağıt kalem alınca yine oluyor ama burada olmuyor. Pek sık almam elime o defteri. Yılda bir. Bana raftan bağırınca.

O deftere bakınca bazı yazdıklarım bana inanılmaz komik geliyor; özellikle de aşk hakkında yazdıklarım. Bir zamanlar oldukça arabesk bir insanmışım ben. Her şeyi bildiğimi sanıyormuşum. Hatırlıyorum da gerçekten öyle sanıyordum. Bildiğimi sandığım şeyler pek işime yaramamış olacak ki, şu an kendimi bir bilgeden daha çok bir balık gibi hissediyorum :) Tahmin edersiniz ki, on sene önce yazdıklarımın bana komik gelmesi, o defterin benim için dünyanın en büyük hazinelerine eşdeğer olması gerçeğini değiştirmiyor.

Genel olarak mutsuzken daha çok yazabildiğim bir gerçek(ti). O yüzden o defterdeki yazıların çoğu karanlık. "Tüm dünyadan nefret ediyorum" tınısında değil ama genel bir karamsarlık ve yorulmuşluk hali var. Neden yorulmuşum o yaşta o kadar şimdi bilmiyorum; ama o yazıları tüm samimiyetimle yazdığımı hatırlamama dayanarak, gerçekten yorulmuş olduğuma kanaat getiriyorum. Bir de 99'da doğumgünümde yazdığım bir yazı var. Onu atlarım hep o deftere göz gezdirirken. Gerçekten o kadar keyifsiz oldum mu hiç diye düşünmeme yol açar. Ben lise iki ve lise son boyunca bir aydınlanma dönemi yaşadım -Bakın nasıl da aydınlanmışım!- ve bu dönem oldukça sancılı geçti. Öyle intihara teşebbüs filan etmedim ama kendini tanıma, hayatta ne istediğini bulma konusunda ciddi hesaplaşmalar yaşadım kendimle. Önemli kararlar verdim. En önemli kişiler dışında çevrem değişti. O dönem aldığım yol, temelini oluştudu birçok şeyin. Onun üzerine koyuyorum artık ne koyuyorsam. Her şeyi bildiğimi düşünmeyi de o sırada bıraktım galiba. Rahatladım.

Ara ara yazıyorum o denemelerden artık. Daha çok yazabilmek isterdim. Burası daha çok cezbediyor beni sanki; her zaman kalemi ve kağıdı klavyeye tercih edecek olsam da.. Artık mutluyken daha çok yazıyorum ama sanki aynı şekilde değil. Blog kendi yolunu çizdi, ben müdahale etmedim belli bir çizgisi olması için. Sevgili günlük oldu. Zaman zaman aklımdan farklı formatta bir blog açma fikri geçti ama bölmek istemedim, tek bir büyük defterim olsun istedim. Burayı seviyorum. Beni hiç tanımadan okuduğunuz için de gerçekten teşekkür ederim(bühühühü-ciddiyim ben!). Bloga başlarken hiç aklıma gelmezdi bile birilerinin beni okuyacağı. Çünkü inanmazsınız ama ben öyle çok da dışa dönük, girişken bir kişi değilim. O defterdeki yazıları on küsür senedir tek bir kişi bile görmedi, okumadı. Ve öyle kalsın istiyorum.

7 yorum:

Unknown dedi ki...

Böylesi bir arşive sahip olmak hazinelerin de en güzeli :) Bu arada el yazın da çok güzelmiş :)

Adsız dedi ki...

en güzeli insanın yazabilecek birşeyleri olması ,şükür şanslısınız:)

Güçlü dedi ki...

Her şeyi bildiğini sanan insan, aslında az bilen insandır...
Ne kadar çok öğrenirsen, o kadar az bildiğini görürsün hep...
Bir bilgeden çok bir balık gibi hissetmenin sebebi bu olsa gerek.
Ama aslında ne kadar az bildiğini kabul etmek, herşeyi kontrol etmeye çalışmaman gerektiğini yoksa mutsuz olacağını, hayatın sürprizlerle dolu olduğunu öğretir insana... Akıntıya kapılmış sürüklenirken, akıntıya karşı çabalamak yerine, kendini bırakıp su kenarındaki güzel çiçekleri, kelebekleri seyretmeye davet eder...

pommeler dedi ki...

hep bi şeyler karaladığım defterlerim oldu benimde
bazen saçmaladım bazen çok akıllı hissettim yazdıklarımı okuduktan sonra
sizleri okuya okuya heves ettim
şimdi taze bir bloggerım ben
burda olmayı seni ve diğerlerini okumayı seviyorum hep yaz ayşe
sevgiler

Adsız dedi ki...

aycecigim, uzun zamandir girip bakamadim bloguna. bugun bu yaziyi okudum seninle tamamen ayni fikirdeyim. benim blogtaki ilk yaziyi okumussan eger goreceksin. bende oyle hergun yazardim gunlugume ve sonra yavas yavas daha az yazmaya basladim. simdi senede bir ,belki uc senede bir yaziyorum . ama gunlugum her zaman var ve bana ozel. oraya bloga yazamayacagim herseyi yazabilirim ve yazmisim da.. bende senin gibi ask icin cok sey yazmisim zamaninda.. yillar sonra donup okumak hos oluyor... bu aralar ben blogu da iyice bosladim.. cok yazmam gereken sey var....burasi buz herhalde ankara'da oyledir.. sevgiler

ErDeMDaN dedi ki...

Tamamen şans eseri keşfettim burayı, kim bilir neyi araştırırken karşıma çıkmıştı bu blog... Tam kapatıp araştırmama dönmek üzereyken gözüme bir yazı ilişmişti. Sonrası malum... Yazılanları okumak için neredeyse hergün girmeye başladım. Yazıların çok içten ve doğal, gerçekten beğeniyorum. Senin için umarım kalem ve kağıdın dansı hiç bitmez. Tabi bizim okumamız için klavye ve parmaklarınında ;)

Turgay Keskin dedi ki...

Eskiden yazdıkları bir süre sonra komik geliyor insana. Orhan Veli bile Garip'i anlatırken buna benzer şeyler söylemişti.

''Belli bir zaman sonra anlatacağım şeyler aynı olacaksa neden yaşadım o kadar yıl?'' anafikrinde bir cümleydi..

Bende eskiden günlük - dünlük diyordum ben ona- tutuyordum. Hala okurum ara ara ve gülerim..

İyi bir öğretmen o ..