27 Eylül 2009

Amasra böyle bir yerdi

Amasra Ankara'dan denize ilk çıkış. -Şimdi ben rahat rahat atıp tutuyorum ama konuyu gerçekten bilen biri çıkıp da "Hayır! Aslında Akçakoca daha yakın!" diyebilir diye bir açıklama yapma durumundayım. - Aslında Akçakoca kilometre olarak Ankara'ya Amasra'dan daha yakınmış. Ama nedense Amasra her zaman Ankaralılar arasında daha popülerdir. Akçakoca'ya giden neredeyse hiç kimse tanımamama karşın Amasra'ya birkaç kez gitmiş olmak çok normal bir durumdur. Akçakoca'nın da güzel ve bu kadar yakın olduğunu öğrenmek iyi oldu elbette. Neyse, ben anlatmaya başlayayım..
*
Amasra Ankara'dan arabayla 3 buçuk saat kadar sürüyor. Biz tatile 9 kişi gittik. 3 araba ile yola çıktık, keyifli bir yolculuk yaptık. Gerede'ye kadar İstanbul otobanından gidiyorsunuz, dümdüz yol. Daha sonra yeşillikler içinde çok güzel bir yol bekliyor sizi. Amasra'ya daha önce üniversite sondayken 10 kişi kadar gittiğimizde bir Vito kiralamıştık. O da fena fikir değil.
*Amasra özellikle bayramdı seyrandı zamanlarında çok kalabalık olabiliyor o yüzden mutlaka önceden rezervasyon yaptırmalısınız. Otel konusunda çok fazla seçenek olsa da beklentinizi yüksek tutmamakta fayda var. Oteller genelde çok kaliteli değil. Biz Büyük Liman Otel'de kaldık, fena değildi ama tavsiye de edemem. Bildiğim kadarıyla hala en iyi otel Amastris. Gerçi şehir merkezinden uzağa, Amasra'nın yüksek tepelerine de Kirazlar ve Sinan Otel gibi biraz daha konforlu otellerin açıldığını gördüm ama Amasra'ya gelip de deniz kıyısında olmamak saçma olabilir. Uzak olayım daha lüks olsun diyorsanız sizin bileceğiniz iş. Biz merkezde olsun, sarhoşken kolay gelinebilsin dedik :)
*
Tahmin ettiğimiz gibi bir kalabalıkla karşılaşmadık Amasra'da, mutlu olduk. Ben tatilden bir hafta öncesinde hava durumu yakın takibine başlamıştım; sürekli yağmur gösteriyordu. Buna rağmen vardığımızda sıcacık ve pırıl pırıl bir hava vardı. Hemen otele eşyaları fırlattık ve kendimizi sokağa attık. Daha tatilin en başından yeme içme konusundaki azmimizi kanıtlar gibi ilk gittiğimiz yer gözlemeci oldu! Ayşegül'ün seçtiği gözlemeciye oturup siparişimizi verdik. Gözlemelerimizi dilimlemelerini istediğimizde onları makasla kestiklerini görüp, "resume" çiğ köftescisinin üzerine bir şok daha yaşadık! Adıyaman resume çiğ köfte'nin sahibiyle tanışıp, hayattaki seçimlerini sorgulamak için ne yazık ki fırsatım olmadı.
*

Amasra topu topu 2 sahil şeridinden oluşuyor. Biri Büyük Liman, diğeri Küçük Liman, yani akılda tutmak kolay! Ben Küçük Liman tarafını daha çok seviyorum. Oradaki çay bahçelerinde oturup denizi seyretmek çok güzel. Benim arkadaşlarım hayatları boyunca hiç çekirdek görmemişlerdi, bu onların tuzlu ayçekirdeğiyle ilk tanışmalarıydı. O yüzden ilk 15 dakika içinde 4 paket tuzlu çekirdeği birayla götürdüler! Sonradan bir de kaç porsiyon olduğunu bilmediğim patates kızartması geldi.. Ben yanımda yağmur botu getirmiştim ama hava o kadar güzeldi ki Doruk ve Ozan denize girdiler. Girmekle kalmadılar, yarım saat kadar yüzdüler ki benim yazın denizde kalmam genelde bu süreyi bulmaz. Su gerçekten termal sıcaklıklardaydı. Doruk genelde mevsim, sıcaklık filan dinlemeyip her yerde yüzdüğü ve sonuç olarak bu durumlarda objektif bir örnek teşkil etmediği için ben mayo getirme fikrine "Yok daha neler!" demiştim, haliyle yüzemedim. Sonrası king ve americano masaları..
*

Amasra'da görülebilecek yerlerin sayısı çok değil. 2 güne hepsine sığdırmak mümkün. Komik isimli ağlayan ağaç ve tavşan adası, üzerinde yürüyüş yapıp şanslıysanız yunusları görebileceğiniz bir mendirek, tahtacılar çarşısı ve bir de nedense tatil ve bayramlarda yani en çok insanın gezebileceği zamanlarda kapalı olan bir müzesi var. Mendirek üzerinde harika grafittiler vardı. Ben orko'yu tekrar gördüğüme çok sevindim ve yunus gördüm!
*

Mendirek boyunca dalgaları kırsın diye yığılmış garip formlu beton objeler var! Modern sanat müzesi gezermiş gibi :) Biz yürürken oldukça dalgalıydı. Dikkat etmek gerekiyor, sular altında kalmak mümkün.

Müzeye girme teşebbüsümüz bahçede dolaşan görevli amcanın "Kapalıııı" diye bizi korkutmasıyla son buldu. Bu sefer tahtacılar çarşısında "asla kullanmayacağım tahta şeyler satın alma" konusunda kendimle pek müzadele etmeme gerek kalmadı. Hiçbir şey almadan geri döndüm :) Genelde eve gelince nereye koyacağımı bilemediğim çirkin şeyler getiriyordum yanımda. Bir Amasra magneti, bir defada alınan tahta kaşık seti ise bir süre yeterli oluyor. Üniversitede geldiğimizde hepimiz oynarken ses çıkarmaya yarayan kaşıklardan alıp, bir de üstüne o kaşıkları kullanmayı öğrenmiş, bol bol gürültü yapmıştık. Bu sefer yapmadık :)
*

Her şeyi bir yazıya sığdıracağımı düşünmüştüm ama daha yemek konusuna giremedim bile. Ki Hayalperest isimli barda iki gece boyunca ennnn alakasız Türkçe şarkılara şevkle eşlik edişimizi -Gizem'in o sırada sanki ailesiyle fazla uzamış bir yemekteki çocuk gibi masanın üstünde uyuyuşunu- ve Amasra'nın büyük sanatkarı Volki'nin program yaptığı bara giremeyişimizi anlatmak istiyorum. O zaman "Amasra böyle bir yerdi 2" az sonra devam etsin! :)

6 yorum:

gülş dedi ki...

Ben kendimi bildim bileli annem hem gozlemeleri hem de tepsi boreklerini makasla keser :)

çınar dedi ki...

ben bir ankaralı ve amasra hayranı olarak. senin anlattıklarından ve fotolardan gitmiş kadar oldum. yazının devamını bekliyorum.

Abuk Kraker dedi ki...

İnşallah Çeşm-i Cihan'da balık yemişsinizdir Ayşe :)

oburcan dedi ki...

Canlı Balık lokantasının ön tarafındaki caddede hangi gün olduğunu bilmediğim bir günde kurulan köylü pazarını da tavsiye ederim.Doğal ve taze sebze nedir burada anlıyor insan...

daphnevega dedi ki...

glş,
hahaa gerçekten mi? ben ilk defa şahit oldum :)

çınar,
aman ne mutlu bana, geliyor yazının devamı!

abuk kraker,
elbette :)yeme episodu bir sonraki yazı!

oburcan,
evet denk geldim, pazartesi günüydü. ben de kurutulmuş erişteleri beğendim :)

Adsız dedi ki...

Firmamız Dell yetkili servisleri olarak bloğunuzdaki paylaşımları çok beğendik. çalışmalarınızın ve başarılarınızın devamını dileriz.