Stockholm 1
Stockolm daha gitmeden seveceğime emin olduğum bir şehirdi. Senelerdir tek bir kelimesini anlamadığım İsveç ev dekorasyon ve emlak bloglarını takip ederim. O güzel sitelerdeki fotoğraflara bakmaya doyamam, sanki bir alakam varmış gibi kiraları filan hesaplarım. Tek bir kelimesini anlamama durumum da değişti zaman içinde tabii, mutfak-ev-salon-kiralık-satılık gibi anahtar kelimeleri öğrendim. Neyse, manyaklıklarımı anlatarak sizi daha fazla korkutmayayım; asıl söylemek istediğim şu ki İsveç'le uzun süredir yakından ilgiliyim. Bu yüzden de aylarca öncesinden planlanmış bu seyahat beni çok heyecanlandırdı. Stockholm'de 4 gün geçirdik. Şehri birkaç kelime ile anlatmam gerekse sanırım şunları seçerdim: tasarım, havalı, pahalı, fit, somon!
Hava 10 derece civarında ve güneşliydi, gece ise neredeyse sıfır dereceye kadar iniyordu. Yani benim için palto ve atkıyla gezmek şarttı, elbette İsveçliler babetleri ve incecik ceketleriyle geziyorlardı. Bir hafta öncesinde hava durumu kar gösteriyordu, o yüzden aslında herkesin söylediğine göre hava bakımından şanslıydık. Sonuç olarak hava soğuk arkadaşlar, Nisan sonu bile olsa paltoları yanınıza alın.
Şehirde metro ile gezmek çok pratik değil. Bana durak araları çok uzun geldi ve biletler de oldukça pahalı. Metro bileti almak da diğer birçok Avrupa şehrine göre daha meşakkatliydi. Elbette birbirine köprülerle başlanmış adalardan oluşan şehir en güzel yürüyerek geziliyor ama zaman zaman metrodan da faydalanmak gerekiyor. İstanbulkart gibi bir kart alıp yükleme yapıyorsunuz.
Her taraf puset dolu. 480 gün gibi inanılmaz bir doğum izni (bunun 60 gününü baba kullanıyor) olunca herkes doğurmuş da doğurmuş. Erkeklerin de doğum izni bu kadar çok olunca her tarafta pusetli yalnız babalar görmeye alışıyor insan. Ne kadar harika bir şey olsa gerek medeniyet!
Haydi o zaman Stockholm turu başlıyor! Semt semt anlatmak daha güzel olacak:
Şehri gezmeye tarihi merkez olan Gamla Stan'dan başladık. Dar, arnavut kaldırımlı sokaklardan oluşan bu turistik adanın tüm dünyada en iyi korunmuş tarihi şehir merkezlerinden olduğu söyleniyor. Burada tatlı dükkanlar, Nobel müzesi, Royal Palace, cafeler, hediyelik eşya dükkanları ve benim favorim çiçekçiler var. Sokaklarda dolaşmak çok zevkli, özellikle Nobel müzesinin bulunduğu Stortorget meydanını çok sevdim.
İnsanlar çok nazik ve herkes kusursuz İngilizce konuşuyor. İsveç Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Euro değil kron kullanıyor. Başlarda hesap yapmak biraz zor oluyor ama 3le çarpıp 10'a bölmek en pratiği! :) Gerçi çevirdiğinizde karşılaştığınız rakamlar sizi mutlu etmiyor. Stockholm gerçekten pahalı. Atıştırmak için bir büfeden ayaküstü alacağınız sandviçler 60 kron yani 17-18 TL civarında. McDonalds'lar çok ucuz ve tıklık tıklım. 10 krona cheeseburger satılıyor. McDonalds harici hiçbir yerde 10 krona bir şey satıldığını görmedim :)
Sanırım daha önce hiçbir şehirde bu kadar çok tasarım butiği görmemiştim. Stockholm'ün her tarafından resmen tasarım fışkırıyor. Sürekli fuardaymış gibi hissediyor insan kendini. Dekorasyon mağazaları da aynı şekilde. Çoğu mağazada resmen büyülendim.
Şans eseri Stockholm'e vardığımız günün gecesinde Culture Night düzenleniyordu. Şehrin birçok semtinde ve mekanında akşam 6 ile gece 12 arası ücretsiz etkinlikler! İnternet sitesinden İngilizce program üzerinde çalıştık, birkaç etkinlik belirledik. Historiska Museet ilkiydi. Gold Room ve İsveç'i geçmişten bugüne anlatan kısımlar çok ilginçti.
Devamı geliyor.
Hava 10 derece civarında ve güneşliydi, gece ise neredeyse sıfır dereceye kadar iniyordu. Yani benim için palto ve atkıyla gezmek şarttı, elbette İsveçliler babetleri ve incecik ceketleriyle geziyorlardı. Bir hafta öncesinde hava durumu kar gösteriyordu, o yüzden aslında herkesin söylediğine göre hava bakımından şanslıydık. Sonuç olarak hava soğuk arkadaşlar, Nisan sonu bile olsa paltoları yanınıza alın.
Şehirde metro ile gezmek çok pratik değil. Bana durak araları çok uzun geldi ve biletler de oldukça pahalı. Metro bileti almak da diğer birçok Avrupa şehrine göre daha meşakkatliydi. Elbette birbirine köprülerle başlanmış adalardan oluşan şehir en güzel yürüyerek geziliyor ama zaman zaman metrodan da faydalanmak gerekiyor. İstanbulkart gibi bir kart alıp yükleme yapıyorsunuz.
Her taraf puset dolu. 480 gün gibi inanılmaz bir doğum izni (bunun 60 gününü baba kullanıyor) olunca herkes doğurmuş da doğurmuş. Erkeklerin de doğum izni bu kadar çok olunca her tarafta pusetli yalnız babalar görmeye alışıyor insan. Ne kadar harika bir şey olsa gerek medeniyet!
Haydi o zaman Stockholm turu başlıyor! Semt semt anlatmak daha güzel olacak:
Şehri gezmeye tarihi merkez olan Gamla Stan'dan başladık. Dar, arnavut kaldırımlı sokaklardan oluşan bu turistik adanın tüm dünyada en iyi korunmuş tarihi şehir merkezlerinden olduğu söyleniyor. Burada tatlı dükkanlar, Nobel müzesi, Royal Palace, cafeler, hediyelik eşya dükkanları ve benim favorim çiçekçiler var. Sokaklarda dolaşmak çok zevkli, özellikle Nobel müzesinin bulunduğu Stortorget meydanını çok sevdim.
İnsanlar çok nazik ve herkes kusursuz İngilizce konuşuyor. İsveç Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Euro değil kron kullanıyor. Başlarda hesap yapmak biraz zor oluyor ama 3le çarpıp 10'a bölmek en pratiği! :) Gerçi çevirdiğinizde karşılaştığınız rakamlar sizi mutlu etmiyor. Stockholm gerçekten pahalı. Atıştırmak için bir büfeden ayaküstü alacağınız sandviçler 60 kron yani 17-18 TL civarında. McDonalds'lar çok ucuz ve tıklık tıklım. 10 krona cheeseburger satılıyor. McDonalds harici hiçbir yerde 10 krona bir şey satıldığını görmedim :)
Sanırım daha önce hiçbir şehirde bu kadar çok tasarım butiği görmemiştim. Stockholm'ün her tarafından resmen tasarım fışkırıyor. Sürekli fuardaymış gibi hissediyor insan kendini. Dekorasyon mağazaları da aynı şekilde. Çoğu mağazada resmen büyülendim.
Şans eseri Stockholm'e vardığımız günün gecesinde Culture Night düzenleniyordu. Şehrin birçok semtinde ve mekanında akşam 6 ile gece 12 arası ücretsiz etkinlikler! İnternet sitesinden İngilizce program üzerinde çalıştık, birkaç etkinlik belirledik. Historiska Museet ilkiydi. Gold Room ve İsveç'i geçmişten bugüne anlatan kısımlar çok ilginçti.
Sonra da Riksdag Library'ye uğradık. Gecenin ilerleyen saatleri için planımız Culture Night kapsamında gezilebilen Kungliga slottet (Royal Palace)'ı gezdikten sonra Stockholms stadshus (City Hall)'daki partiye katılmaktı ama gündüz sokaklarda hiiiiç ortada görünmeyen kalabalık meğer bu aktivitelerde sıra olmak için bekliyormuş. İkisine de giremedik ama mutlu mesut sokaklarda gezerek günü bitirdik.
Devamı geliyor.
7 yorum:
Merhaba Ayşe,
Babaya da 60 gün doğum izni de çok fazla değil mi yahu? Zaten Türkiye'de olsa, herifler kesin kahveye filan giderdi. Yani tabii ki bizzat bizim kocalarımız kahveye gitmezlerdi; ama kesin spora / pub'a / iş çıkışı hüseyin'le buluşmaya kanyon'a filan giderlerdi.
Neyse yani sonuçta yine de kahveye gitmelerinden iyidir.
çok keyifli bir gezi olmuş.gitmiş kadar olduk.notlarımızı da alalım tam olsun:)
ben de gitmek istiyorum buraya!
çok güzel bir yer gibi görünüyor..rengarenk ve tertemiz..sevgiler..
Gidip görmek yetmez oraya yerleşmek lazım. 480 gün izin ha. Süpermiş.
Ne kadar renkli bir yer... Yeni hedefim burası olmalı...
Harika fotoğraflar çekmişsin canım :)Gidersem peek zorluk çekmem :)Bilgiler için çok teşekkürler.Takipteyim.Sevgiler..
Yorum Gönder