17 Eylül 2014

Portekiz Road Trip - 2

Veee Lizbon! Zarif bir güzelliği var şehrin. Eski hali çok görkemliymiş belli ki. Şimdi sanki biraz yaşlanmış, biraz bakıma ihtiyacı varmış gibi. Dükkanlar sanki zamanı 70'lerde durdurmuş. Tezgahlar, vitrinler öylece kalakalmış. Rengarenk, kırık dökük seramik karolarla döşenmiş binalara bakmaya doyamıyor insan. 1700'lerde Avrupa tarihinin en büyük depremi burada kaydedilmiş. Bir de çok büyük bir yangın felaketi yaşanmış. Şimdi bile bu kadar şahane anıtlar, kaleler, binalar var şehrin her köşesinde. Kim bilir önceden nasıldı?

Şehri Praça do Comercio'dan gezmeye başlayabilirsiniz. Bu görkemli meydanın bir tarafı deniz, diğer tarafı ise şehrin en canlı caddelerini etrafına toplayan Rua Agusta. Devasa anıt Arco da Rua Agusta'nın altından geçin ve sokakların birine girip diğerinden çıkın. Bir sokakta tanıdık markaları, diğerinde buraya has yerel dükkanları bulabilirsiniz.


Loja Portugueza da Baixa (Rua dos Fanqueiros, 32) en tatlı dükkanlardan biri. Portekiz'de en yaygın hediyelik eşyalar sabun ve konserve sardalya! Bu tablo gibi dükkanda rengarenk paketlenmiş sardalyalar bulabilirsiniz. Ben eve getirdim, dekorasyon amaçlı kullanıyorum :) Daha geleneksel versiyonu için 1930'dan beri yerlilerin konserve aldığı Conserveria de Lisboa'ya (Rua dos Bacalhoeiros, 34) uğrayın. Bir diğer alışveriş önerim ise harika tişörtler bulabileceğiniz Typographia (Rua Agusta,93).


Lizon'da aynı İstanbul'daki gibi bir boğaz köprüsü var Rio Tejo'nun yani şehrin ortasından geçen nehrin üzerine kurulmuş. Nehrin kıyısına gidip manzarayı izlememek olmaz.


Lizbon'un simgesi tramvaylar her yerde. 28 numaralı tramvay turist tramvayı olarak geçiyor ve tüm şehri dolaşıyor. Tek seferlik metro biletleri 2,5 EUR civarında yani pek ucuz değil bu nedenle günlük ya da 3 günlük biletlerden alabilirsiniz. Lizbon yürüyerek kolayca gezilebiliyor ama sadece yokuşlar biraz zorlayıcı.


Bu civarın önemli turistik aktivitelerinden biri  Rua do Ouro'daki tarihi Sao Justa asansörü ile şehre biraz daha yukarıdan bakmak. Kendi kendine oldukça güzel bir makine, binmeseniz de görmek güzel. Zaten önündeki sıra biraz caydırıcı olacaktır :) Rua Agusta'dan dümdüz yukarı devam ederseniz birbirine komşu iki meydanla karşılaşacaksınız. Praça Dom Pedro V (Rossio deniyor) ve Praça de Figueira. Rossio'da yerler dalga dalga taşlarla süslenmiş, meydanın etrafı mimari harikası binalar, tarihi dükkanlar dolu. Görkemli tren istasyonu da bu civarda görüleceklerden.


Bu meydanın yakınındaysanız görmeden geçmemeniz gereken iki klasik var: Birincisi A Ginjinha (Largo São Domingos, 8). Lizbon'a has bu ekşi vişne likörcüsü, minik dükkanında günün her saati tıklım tıklım. Küçük shot bardaklarında birkaç likör yuvarlayıp şehir turuna daha neşeli devam etmenizi öneririm. İsterseniz ve yeriniz varsa bu likörden satın alabiliyorsunuz. Amcaların ciddiyeti takdire şayan.


Hemen yan tarafta Igreja de Sao Domingos'u göreceksiniz. 1200'lerden kalma bu kilise hem depremleri hem de yangını atlatmış, tüm olan bitenin etkilerini görebiliyorsunuz ama yine de oldukça iyi durumda ve haliyle şehrin en önemli yapılarından biri.


Hala yorulmayanlar şimdi Castelo de Sao Jorge ve bahçesine gidebilirler. Yine burada da sizi şahane kalabalık bekliyor olacak, erken gidip onları alt edin! Daha sonra da Se'ye (katedrallere Se deniyor) uğramayı ihmal etmeyin. (Çok güzel anlattım ama bu paragraftaki hiçbir şeyi yapmadık. Kalenin önünde 200 metre kuyruk vardı ve bu tatil için "minimum müze ve tarihi yer, maksimum sokak ve yemek" kararına bağlı kaldık. Siz vaktiniz varsa yapın elbette.)

Yürümekten öldük, hadi artık akşam yemeği!

Öncelikle şunu söylemeliyim, Lizbon'da herkesin yerlere göklere sığdıramadığı yerel restoran Cervejaria Ramiro malesef biz Lizbon'dayken kapalıydı. Buraya çok yakın ayarda bir yer keşfettik ama yine de Ramiro aklımda kaldı. Bir daha Lizon'a gidersem mutlaka uğrayacağım. Anthony Bourdain de gitmişti oysaki :(

Başka bir vahayla başlıyorum: Cais de Sodre civarında, Avenida 24 de Julho üzerindeki Mercado da Ribeira Lizbon'a gelmeden en merak ettiğim yerlerden biriydi. Bir tarafı gündüz sebze meyve pazarı, diğer tarafı ise birçok kiosk'tan oluşan bir yeme içme cenneti. Peynir-şarap, Portekiz mutfağı, deniz ürünleri, balıklar, pizzalar ne ararsanız var. Geceleri oldukça tıklım tıklım ve şenlikli oluyor. Hafta içi bile yemeğe 11'de gelen Portekizlilerin hepsine sarılmak istiyorum!

Manzara şöyle, bildiğin panayır: (Burası Time Out Lisbon tarafından işletiliyormuş bu arada)


Şu fotoğrafı doğru düzgün çekememiş olmayı açlığa bağlıyorum, başka bahanem yok ama çok güzeldi burada olsun istedim. Marlene Vieira'nın şu deneme menüsünü denemelisiniz. Hem tablo gibi, hem de çok lezzetli.


Bacalhau kelimesini her yerde görmeye hazır olun. Morina balığı çok popüler ve kurusu, tazesi, kızarmışı, ızgarası yani her türlüsü sürekli tüketiliyor. Okyanus balığı, bizde pek bilinen bir balık değil. Rehberlerde de hep görünce denemek şart tabii. Humuslu, nohutlu harika bir versiyonunu yedim. Bacahau'ya geçer not veriyorum!


Tabi ki karnımız doysa da gözümüz gördüklerimiz karşısında maalesef kolay kolay doymayacaktı. Sea Me şehrin en iyi restoranlarından biri. Portekiz mutfağının deniz ürünü aşkını Japon mutfağıyla birleştiriyor. Burada kioskunu görünce uzak durmam mümkün olmadı. Morina'nın üzerine bi de aşağıdaki tuna tartarı götürünce artık şehir turunun gece kısmına hazırdık.



Rehberden Lizbon'un nüfusunu okuyunca Doruk'la İstanbul'un neredeyse ellide biri, bize kasaba gibi gelir diye hesap yapmıştık. Lizbon'un nüfusu 500 bin ama sokaklara bakarsanız bu rakama inanmazsınız. Her yer devamlı insan dolu ama İstanbul gibi boğulmuyorsunuz. Gece çıkacaksan gideceğin yer belli: Bairro Alto. Burası birbirine paralel 3-4 sokaktan oluşan bir bölge. Biraz Asmalı Mescit gibi. Pazartesi gecesi gittik, ne kadar dolu olduğuna inanamadık. Şehir her saat yaşıyor. İrili ufaklı barların hepsi dolu. Sokağa atılmış tabureler, minderler üzerinde içkinizi içip etraftaki kabalıkla havaya girmek için ideal. Pazartesi gecesi bile.


Fado için peşinde olduğum yer de Bairro Alto'daydı. Tasca do Chico (Rua do Diário de Notícias, 39). Fado Lizbon'a özel karakteristik ve hüzünlü bir müzik türü. Fado sanatçılarını ne söylediklerini, neden bahsettiklerini ve daha da önemlisi neden bu kadar üzgün olduklarını hiç anlamasanız da bu müziği çok etkilenerek dinleyebilirsiniz. Ben kendimden beklemezdim, öyle oldu. Tasca do Chico'ya vakitli gidin, sürahide sangria'nızı söyleyin ve fadoyu bekleyin. Fado başladıktan sonra ışıklar sönüyor, kapılar kapanıyor, kimse giremiyor. Fado nasıl bir şey derseniz, gelmiş geçmiş en iyi Fado sanatçılarından sayılan Amalia Rodrigues'den şöyle bir şeyler fikir verebilir. Lizbon'a özel bu müzik için mutlaka bir gecenizi ayırın.



Ah Lizbon, sen tek yazıya nasıl sığacaktın ki zaten? Devamı gelecek.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu yazıların hepsinden uzun serili kitaplar çıkar yazın bence okurum yani :))

sessiz balik dedi ki...

Ne güzel geziyorsunuz ve de yazıyorsun Ayşe benim rehberim de senin blog olacak bir gün dilerim ki buralardan bir ya da birkaçına gidersem