20 Kasım 2006

Limonata & La Maison

The House Cafe'nin limonatası. Ortaköydekine gittik. Hımm ne kadar güzel bir yer burası! Hala dışarda da oturabiliyoruz.
-Neden herkes yeşil birşeyler içiyor?
-O buranın ünlü limonatası Ayşe, naneli olduğu için yeşil.

İçinde de elma dilimleri varrrr! Ben çok sevdim. İç iç bitmiyor. Benden önce de yazılmış hatta. Bir de kestaneli cheesecake vardı. O da çook güzeldi. Ye Ayşecim ye sen, verdin ya hemen geri al kiloları..İstanbul'da hiç ama hiç bunları düşünecek modda değilim açıkçası. Pazar akşamını Nişantaşı'na giderek bitirdik. Ne çok Vakko var. Aman Tanrım Alexander McQueen butiği mi var burada? ODTÜ'den sonra Boğaziçi'nde mastere başlayan bir yandan da çalışan arkadaşım Erdem'le buluşuyoruz. ODTÜ'de son senemizde bitirme projemizi birlikte yaptık. Mühendis olmamda büyük payı vardır :) Çok özlemişim onu. Midpoint'te yemek yiyoruz, son Ankara dedikodularını iletiyorum ona. Artık pestilimiz çıkmış durumdayız. Otele dönüyoruz..

Otelden de bahsediyim biraz. "La Maison" Sıcacık bir yer. Lobisi oturma odasına benziyor. Çırağan civarında bir butik otel. Otele girişi çok panik halde yapıp, hemen hazırlanıp çıktığımızdan balkona çıkacak fırsat bulamamıştım. Ertesi gün buldum. Üstteki manzarayı gördüm. Olleyy! Hava biraz kapalı olabilir, benim balkonumdan deniz görme zevkimi hiçbirşey engelleyemez!! Otelin kahvaltı salonu en üst katta. Şahane bir manzarası var. Gözümü açıp 10buçukta biten kahvaltıya anca 1 kere gidebildiğimden oranın fotoğrafı yok! :) Akşam da güzel bir restaurant oluyormuş orası, O manzarayla olur bence de.

Oda anahtarımı çok sevdim. Artık heryerde olan çok teknolojik anahtarlardan değil. Kartları sevmiyorum. İş yeri gibi geliyor bana. Bir yeri sevdim mi tam sevmemle de alakalı olabilir bütün bunlar, ya da İstanbul'dan büyülenme durumundayken herşeye mutlu gözlerle bakmamdan..

9 yorum:

ibeking dedi ki...

haftanın 3 günü öğle yemeğini midpointte yiyen baymış bir insan olarak nişantaşı iş mekanı için çok feci bir yerdir diyor bir daha ki istanbul seyahatinde görüşmek ümidiyle diyorum..

New York Muhtari dedi ki...

aaaa benim de limonata resmim var ayni yerde cekilmis Ayse'cigim... Yazin geldigimde kimbilir belki de teyet geciyoruzdur birbirimizden :-))

Adsız dedi ki...

Ayşecim sonunda yorum yazabiliyorum sana. Ne güzel gezmişsin İstanbulda. Bende çok severim. 2 hafta sonra benimde kısa bir ziyaretim olacak. bahsettiğin yerlere uğramayı istiyorum.

Adsız dedi ki...

Ayşe, içim gitti kestaneli chhesecake ve naneli limonatayı duyunca. Hmmmmm :) Ne kadar daha buralardasın?

daphnevega dedi ki...

ibeking,
:) bana buradan çok şanslı gibi görünen bir durum yaşayınca bayık da olabiliyor demek ki. Evet bir sonraki sefere görüşmeliyiz!!

NYM,
Kimbilir belki de öyledir! Bu limonata ne kadar ünlüymüş benim haberim yokmuş :)

Nuray,
Tadını çıkar!! :)

Aslı,
Döndüm bile ne yazık ki ama kısa süre sonra tekrar gelmeyi düşünüyorum...

Ozgur Gercek dedi ki...

yaa aysecim o anahtarlar sekerler ama malesef manyetigi olmadigi surece istenmedik bir hirsizlik vs durumunda odaya kimin girdigini bulabilmek imkansiz:(

daphnevega dedi ki...

Chido,
evet doğru söylüyorsun bu bakımdan, naapardım ben bavulumdaki kıyafetlerim çalınsa??? Yine de anahtarların o basit halini sevmemek mümkün değil..

Mr_TD dedi ki...

La Maison a gittiysen ,o zaman kesin ejder i görmüssündür orda, oranin martisi :)

http://cafewien.blogspot.com/2006/10/ejder.html

slmlar
T:D

daphnevega dedi ki...

Aman Tanrım!
T.D, ben ünlü bir martısı olan bir otelde kalmışım ve farkında bile değilmişim!! Üzüldüm bak şimdi! :)