3 Kasım 2007

alakasız fotoğraflar eşliğinde, ona buna kızıyorum konulu post

Aysegül Ankara'ya geri geldi. Keratayı çok özlemişim. Kerata da ayakkabı çekeceği demekmiş. Ne komik. Gerçi biz dingil gibi bir araba parçasını bile bir hakaret terimi yapabildiğimiz için şaşmamak gerek. Kabzımal da böyle. Mutlu mesut meyve sebze satıyor adam, rahat bırakmamışlar. Erman Toroğlu da kabzımalmış aslında. Daha çok kazma kendisi sanki. Ufuk "bavul" da diyor. Bence bu da literatüre girebilir. Naber lan bavul? Bence çok şirin.




Sabahın köründe Nevra'yla dişçiye gittik. Fedakar arkadaşım benimle gelmeyi kabul etti daha doğrusu. Dişçi dediğin her yerde dişçi. Benim dişçim ultra sosyetik ve otel görünümlü bir yer olmasına rağmen, bakınız bir önceki cümle; dişçi her yerde dişçi. Bana çekiçle saldırıp dişlerimi kırdı. Gerçekten. Sonra tekrar yaptı. Ağzımın her yanı uyuştu. Dilim ağzımın içinde sağa sola sallanırken, Nevra benim konuşmamla çok dalga geçti. O halde yemek yedim, dudaklarımı bir önceki sefer gibi paramparça edip ısırmadım. Ayşegül yanımıza geldi. Ayşegül'le nostaljinin dibine vurduk. Konuşa konuşa birbirimizi üzdük. Ah o eski güzel zamanlar! Ulan Ayşegül 50 yaşında da böyle mi olucaz biz? Karum'a yürüdük. Ayşegül ve Nevra tam 15 dakika sonra yoruldular ve tek bir mağaza gezdikten sonra kahve molası verdik. Nevra'ya yemek yedirmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum ama kendisi sarışın bir Elvan Abeylegesse olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bari manken yapsak şu kızı da bir işe yarasa şu zayıflığı.


İlkokul buluşmamızın tarihi belli oldu. 24 Kasım öğretmenler gününde tüm sınıfça ilkokul öğretmenimizin evine gideceğiz ve oradan sonra da hep beraber biryerlerde oturacağız. Allahtan ilkokul sınıfından akıllı birileri çıktı da zavallı kadıncağızın evine 20 kişi gitmenin iyi bir fikir olmadığını söyledi. Bu durumda onu alıp yemeğe gideriz sanırım. Sınıftaki kızlardan bazıları "Ben zaten öğretmenimizi tüm bayramlarda, önemli günlerde ve öğretmenler gününde ilkokuldan beri aradığım için ben ayarlayayım bunu" gibi bir cümle etti. Bilmem ki grubun geri kalanı bu cümle üzerine, çok tatlı ilkokul öğretmenimizi mezuniyetten sonraki ilk 1-2 yıldan sonra hiç aramamış olmanın vicdan azabıyla çürüyor mudur benim gibi. Gördüğünüz üzere çok vicdanlı, kimi evli, kimi çocuklu -buna hala inanamıyorum- ilkokul arkaaşlarımla buluşma konusu bende şimdiden stres yaratıyor. Hepsinin sorumlusu facebook.


Elimde sevmediğim Starbucks kağıt kahve fincanı ile çektiğim çok harika fotoğraflarımı, Doruk ben onları çekerken "Blog için di mi bunlar?" diyerek benimle dalga geçtiği için buraya koymuyorum. Oysa ki insanlık ne büyük bir zayiat veriyor şu anda. Ben vicdan azabı çekiyorum ya, birileri daha batsın benle birlikte!


Persepolis'in muhtemelen çocuk filmi olduğunu düşünen sinema yetkilileri, bu filmin son matinesini 17:15'e koyunca biz de seyredemiyoruz elbet. Sizden bu korkacağım ey Cinebonusçular! Bulup da seyredeceğim, şüpheniz olmasın!

Herkese bindirme günlerimizden birini daha sona erdirmiş bulunuyoruz.


Ey ruh geldiysen 3 kere vur!

10 yorum:

zeya dedi ki...

facebook sayesinde 24 Kasım da aynı planı yaptık biz de :):)
Değişik bir durum ilkokul arkadaşları ile buluşmak...
Bavul lafını çok sevdim :):):)Ben d ekullansam :)
Salı gününe iyi şanslar her neyeyse :):)

$afak dedi ki...

Diş hekimi olarak babama gitmeyişini esefle kınıyorum. Hem aile bütçemize katkıda bulunur hem de ii dişçi neymiş görürdün :) Cidden düşünürsen telini veririm :)

Su pasiflora'ya gelirsek. Salı gününün içeriğini bilmiyorum ama gerek hasta olduğumda (nezle falan), gerekse bu tip bunalmalarda vs kesinlikle medikal bi çözüm aramıyorum, arayanları da anlamıyorum. (Burdan kanser olunca yosun yiyen bi insan olduğumu çıkarma modern tıbba ve bilime inancım sonsuz). İyi hissetmek veya nezleyi atlatmak için pasif.'e gerek yok.

Kısa ve öz: You can do better! ;)

not: Babam ark'larıma indirim yapar ahahaha :)

daphnevega dedi ki...

zeya,
sen de benim kadar karışık duygular içindeysen bu buluşma olayı ile ilgili, sana da kolay gelsin.. salı için teşekkür ederim, hep beraber görücez :)

şafak,
yahu benim nasıl aklıma gelmedi baban? tamamen unutmuşum, bir dahaki sefere öyle yapalım.
Ya bu olay da nezle filan değil elbette. O gün Kale'de kahvaltı ederken konuşmuştuk biraz, hatırladın mı? Bu biraz onunla bağlantılı bişey. Ben de medikal bir çözüm istemiyorum zaten, o yüzden bitkisel olan passiflora belki yatıştırır diye düşünüyorum. Ciddi bişey değil o kadar, hallolucak diye umuyorum :)

MM. dedi ki...

Ay o tabaktaki şey benim londrada ev arkadaşlarıma yaptığım türkiş pizzalara benziyor:P
pita ekmeği üstü dolaptaki peynirler, domates, vır zıvır,mikrodalga:)

dodo dedi ki...

Rica ederim yayınlayalım şu kahve fincalı fotoları :)

Adsız dedi ki...

merhaba ayse,

eger okumadiysan persepolis`in kitabini mutlaka oku. bence okumalisin. yazdigimdan anladigim ben bir seyi onermeyi beceremiyorum bire bir tanimadigim insanlara.. ben okuyorum burayi arada yorum birakiyorum, okuman gerektigini dusundum.

sevgiler,

derya

daphnevega dedi ki...

miss marttle,
:)) benimkisi de mikrodalgada fazla bekletilmiş beyaz peynir ve daha küçük doğranmaya üşendiğim domateslerden oluşan sabah kahvaltısı :))

dodo,
nayır nayırr, kalbim kırıldı bir kereee ! :)

Adsız dedi ki...

Ben Mudo çoraplarına bayıldım :)

Esterhazy dedi ki...

kopecigin cok tatli ayse yaaa, cok serseri bakmis kameraya! kulaklar da yamuk yumuk :))
Bi de, "bavul" olayini ben de sevdim! Harbiden boole vurgulu soyledin mi kufurmus gibi oluyor!
Allahin bavulu!! :)

daphnevega dedi ki...

derya,
evet kitabını ben de okumayı istiyorum, çok güzel tavsiye etmişsin bence. teşekkürler:))

eda,
penti patik diyelim!

ozan,
çok hasta maxi ama hala çılgınlar gibi havlıyor :) bavul'u çok güzel kullanmışsın: Allah'ın bavulu, Naber lan bavul?, Ne adamsın be bavul! gibi kullanılabiliyor, Türkçe ne harika di mi? :)