8 Kasım 2007

la solitudine


Hayatımı böylesine sıkışık yaşarken bazen içimden konuşuyorum: "Heeeeyt! Ben 35ime kadar çalışıp ondan sonra evimin kadını, çocuklarımın şefkatli annesi olacağım. Kendimi kocamın mutluluğuna adayıp, sabahtan akşama kadar ona mis kokulu poğaçalar, mantar flaminyonlar yapacağım, çocuklarıma okul çıkışı geldiklerinde yesinler diye rengarenk, cezbedici kekler pişireceğim, gündüzleri de çalışmayan arkadaşlarımla cafelerde buluşup, sinemalara, yemek kurslarına gidip, hatta yazı seminerlerine katılacağım. Kocamın tatillerine göre yurt dışı tatilleri planlayacağım, bu tatiller sırasında da çocukları da anneme fırlatacağım."
*
*

Ekonomik özgürlüğünü kazanmış, güçlü kadın mı? O da kim? Evet kıyaslama olanağım yok ama biliyorum ki, ben şefkatli bir eş ve anne olarak pek de sıkıcı bir hayat yaşamam. Ailem için de daha az sıkıcı biri olurum. Tamam, güzel, kendi paranı kazanıyorsun, "Kocacım para istiyorum, ayakkabı almam lazım" demiyorsun (ki acaba gerçekten kimse böyle bir cümle kuruyor mu?). Ben tüm feminist duygularımı üzerimden eski bir t-shirt gibi sıyırıp atarak, hafifleyebileceğimi de farkediyorum. Hayır, geyşa olmaktan bahsetmiyorum. Belli bir yaşa kadar çalışıp, ondan sonra kendine daha çok vakit ayırmak pek de kötü bir fikir değil. 60 yaşına kadar çalışmak isteyenler özgür, ben de özgürüm. Bir sürü insan da keyfinden çalışmıyor, onu da biliyorum. Üzerime gelmeyiniz, hayal kuruyorum şurada. Yakın geçmişe kadar "Kadın hep çalışacak, yoksa evdeki adam onu "aşağı" görür, düşünceleri pek önemli olmaz, aileyi ilgilendiren önemli konularda daha az dikkate alınır görüşleriii!" diye çemkirerek yakın kız arkadaşlarıma çektiğim feminizm söylevlerinde savunduğum fikirler, süt dişlerim gibi sallanmaya başladı.
*
*
Hayır tabii ki çalışmamak gibi bir düşüncem yok!
*
*
Ben kendi kendini iyi oyalayabilen biriyim. Yalnızken sıkılmam. Artık haftanın 1 günü rutine dönüşen dişçi ziyaretlerimden birinden sonra (O kadar sık gidiyorum ki, geçen gün patronum yoksa dişçide part-time çalışıyor musun? diye sordu) Nevra ile buluşacaktık. Cafemiz'e içki gelmiş olmasını kutlama günü! İşyerinde işim erken bitti, dişçiyi aradım: ""Ben biraz erken gelsem olur mu?"; "Buyrun Ayşe hanım". Dişçide her zamanki gibi 10 dakika kadar sürdü işimiz. Çıktım; Nevra'nın daha işten çıkmasına biraz var. Aslında sevmediğim bir cafe olan 'Kuki'ye gitmeye karar verdim. Yalnızken oturmak için uygun bir yermiş gibi geldi. Karşısındaki Starbucks mı? Hayır, siz beni hiç tanımamışsınız. Sex and the City'nin bir bölümünde vardı. Adamın biri Samantha'yı ekiyordu. Samantha restoranda saatlerce, yanında oyalanacağı bir şey olmadan bekliyor, sonunda ekildiğine kanaat getirince sinirleri bozuluyor, hem herkesin çift olarak geldiği restoranda böylesine "exposed" olmaktan, hem de adamın onu ekmiş olmasından dolayı ağlamaya başlıyordu.. Biliyorsunuz, Samantha Jones'un başına böyle şeyler pek sık gelmez. Carrie bu konudaki hassasiyetimizi anlatıyordu. Kuki'ye adım atarken aklımdan bu geçti. Yanımdaki 3 ayrı not defterini de ağırlık yapmasın diye arabada bırakmıştım. Nasıl olsa dişçiden çıkınca hemen Nevra'yla buluşacağım! Cafede tek başına oturan bir tek ben vardım. Kendime bir enfüzyonlu elma çayı söyledim (enfüzyonlu çay içmeden yaşayamıyorum çünkü)Böyle zamanlarda refleks olarak sigara yakıyorum. Biraz etrafa bakındım. Hayır böyle olmayacak. Carrie ben senin kadar güçlü değilim. Aval aval etrafıma bakınarak zaman geçiremiyorum. Garsona "Okuyabileceğim bir dergi var mı?" diye soruyorum. Meşgul olduğum bir şey olmadan bir cafede tek başıma oturmayı beceremiyorum. Elle Kasım sayısı. Binlerce dolarlık çantalar ve ayakkabılar. Ben Louis Vuitton'u kıro buluyorum. Bir kere kim söylediyse yanlış söylemiş. Kahverengi her şeyle uymaz. Akıl var mantık var, hadi bunlar yok, göz var arkadaşlar. Size her söylenene inanmayın! Özellikle de Türk kızlarının kullandığı gibi eşofman, spor ayakkabı, kapşonlu sweatshirt ve kahverengi Louis Vuitton gerçekten felaket bir görüntü. Eğer çok param olursa bir Fendi çanta ve bir çift Christian Louboutin ayakkabı istiyorum, o kadar. Neyse, masaya dönersek, çantamdan fotoğraf makinemi çıkarıyorum. Tek başına bir yerde oturuken fotoğraf çekmek garip nedense (medeni cesaret eksikliği diye mi tabir etmek gerek?).. Fotoğraflarıma bakıyormuş gibi yaparak, fotoğraf çekmeye başladım. Sonra kendime kızıp, rahat rahat çekmeye başladım.
*
*
Tek başına oturmak zevkli, ben bunu özlediğimi farkettim. Eskiden sık yaptığım bir şeydi, sanki hayatımdan tamamen çıkmış. Buluşmalara 45 dakika erken gitmeyi becerip, daha fazla "toplum içinde bir başıma" kalmaya karar verdim. Elbette ki bir kitap ya da dergi ile.. Aksi henüz mümkün değil.

24 yorum:

Adsız dedi ki...

ya çok merak ettim enfüzyonlu çay nedür acaba??

Adsız dedi ki...

Merhaba Ayşe, dişlerin için geçmiş olsun, salı gününü başarılı ve mutlu olarak atlattığın için çok sevindim ayrıca onun için de geçmiş olsun, "ben sana demiştim" salıyı başarılı bir şekilde atlatıp buraya yazacaksın diye :) Buarada enfüzyonlu elma çayı nasıl oluyor ben hiç duymadım. Çektiğin diğer resimleri de buraya ekleyecek misin? Sevgiler Defne

özlem hanım dedi ki...

Eğer benim kadar bencil biriysen çalışmamak hiç de kötü birşey değil... Ama "niye çalışmıyorsun?" sorularına cevap uydurmaktan ömrümden ömür gitti. o çok zor...

Peanut Butter and Black Coffee dedi ki...

o resim yalnız flaşsız çekilmiş ayşecim yahu ;) ama olsun bak, ben cafelerde falan hep yalnız oturur, bir de mal mal insanları izlerim; ama fotoğraf çekme cesaretim yok mesela!! :D o nedenle seni kutluyorum :)
vuitton konusunda da sana katılıyorum. LV nedir yani, neden çantamın üzerinde yazması gerekir, hele ki beyaz üzerine rengarenk olanları da hiç sevmiyorum gerçekten.
esas... bu evkadınlığı-annelik durumunda bir şey söylemek isterdim ama... galiba fırça yiyebilirim :P bence de, herkes hayatını istediği gibi yaşamakta serbest; isterse çalışmaz, full time anne olur, bence bu da çok güzel bir şey. ille olacak demiyorum; ama sırf korunma konusunda benim bir takıntım var... ama isteriz yani anne olsun kurabiye pişirsin, oh mis :D
ben çok konuştum di mi? tamam sustum, sevgiler :)

bora baysal dedi ki...

Merhaba değişik dünyası olan Ayşe. Blogunu tesadüfen buldum ve sık kullananlara ekledim ve zaman buldukça okuyorum. gerçekten çok güzel bir anlatım tarzın var. merakla yazılarını bekler hale geldim diyebilirim.

tesadüfen okurun olan bora :)

bora baysal dedi ki...

benim eşim olacak kişi (sanki kariyer.nete ilan veriyorum. utanmalıyım kendimden ve bu yoruma son vermeliyim ama nerde bende o ar duygusu)kendi ekonomik özgürlüğüne sahip olmalı. istediği zaman bora ben sana dayanamıyorum diyip kapıyı vurup çıkabilmeli. yani sadece ekonomik özgürlüğü olmadığı için benim yanımda kalmamalı. beni param için sevmemeli(bunu duyan mafya kaçırırmış beni bu herif çok zengin diye, ama gönül zenginliği derseniz zenginim hemde çokkkk). her kaldığı an sadece beni sevdiği için bana değer verdiği için olmalı dedi bora :)

Yasemin/Beril dedi ki...

Ayşe Merhaba,
Ben şu anda 38 yaşında ve bir çocuk annesi biri olarak eskşden senin gibi atıp tuutuğum tüm feminist söylemleri çookktaaann rafa kaldırdım. Çalışmıyorda değilim. Ben turist rehberiyim. eskiden durmaksızın 1 haftalık anadolu turlarına giderdim yani 3 yıl öncesine kadar. Ama şimdi sadece İstanbul'da o da haftada 1-2 gün çalışıyorum. Tabii benim meslek serbest olduğu için şanslıyım. Canım istemedimi uyduruyorum bir bahane tura çıkmıyorum. Bu arada hayatta en büyük zevkim herkesin işte olduğu saatlerde hafta içi tek başına sinemaya,Cafe'ye gitmek ve tek başına alışveriş yapmaktır. O kadar alıştımki birileri takıldımı bana çok zevk almıyorum. tabii eşim ve kızım hariç...

Adsız dedi ki...

Valla Ayşe'cim yoğun iş hayatı sonrası evlenince yeter artık dedim işi bırakıp gezmek hatta tek başına sinemaya gitmek bolca okumak yazmak sizleri okumak inan bana dünyanın en büyük lüksü. Anneme saçma gelsede kimi zaman en güzel seçimmiş seninkisi demeden de edemedi. Bol bol bitki çayı içerek keyif yaparak geçsin gelecek günlerin birtanem. Belki İstanbul'a gelirsen de ben seni ağırlarım canım.

Nihat Demirkol dedi ki...

Tüm eda suner arkadaşlarının okumaları önemle rica olunur

http://yeldegirmenlerinekarsi.blogspot.com/2007/11/eda-suner-gerei-1.html

zeya dedi ki...

tek başına çıkılan iş gezilerinde akşam yemekerli yanlız yenecekse önce restoran kollanır en az yalnız yemek yiyen 2 masa bulunur ve içeriye öyle girilirdi.
Şimdi artık aştım :) gidip masaya oturup kendi kendimle randevunun tadını çıkartıyorum. (çok sex and the city cümlesi oldu bu :):))
Kitap dergi veya oyalayıcı şart ben bu durumlarda cep telefonuma sarıyorum.
Deneylere devam et sonuçları yazmayı unutma

zeya dedi ki...

yazının birinci kısmına yorum yazmamışım :)
İşte sıkılınca evlenip evimin kadını olma tehditleri sıralarım herkes bana 2 hafta veriyor sıkılıp koşa koşa geri dönermişim.
Denesek mi acaba?

daphnevega dedi ki...

anonim1,
Efendim çok afilli bir şey değilmiş. Ben de o gün gördüm. Bir demlik içinde doğranmış elma ve sanırım bir kaç çeşit baharat vardı.3 bardak kadar da çay çıkıyor. Enfüzyon koyalım demişler adını ve koymuşlar sanırsam :))

defne,
salı günü tahminimden daha rahat geçti. evet sen söylemiştin:) Umarım bundan böyle de bu şekilde olur.. Diğer fotoğraflar pek ilginç değil, bir daha tek başıma oturma seansına kadar tek foto bu :))

özlem,
Evet insanlar ne meraklı değil mi?:) Çalışmıyorum şekerim hadi sana iyi işleeer derdim ben heralde:)

azer,
asıl ben seni kutluyorum, bak ne güzel oturup kafanı da kaldırabiliyormuşsun!:)
Evkadınlığı konusunda ise şimdi bu senin uzmanlık alanına giriyor tabi! Bazen canıma tak ediyor, aklıma böyle şeyler geliyor, bir de ayrıca "boşuna mı okuduk o kadar sene?" gibi bir hissiyat var tabi.. karışık işler :)

bora baysal,
hoşgeldin o zaman rastgele okurum olan bora:)Umarım kariyer.net ilanın ile ilgili seninle irtibata geçen birileri olur :)) Şimdi yalnız şunu da belirtmeliyim: Ben kesinlikle para üzerine kurulmuş bir evlilikten söz etmiyorum. Tabi ki de seni sadece sen olduğun için seven biri aynı zamanda da çalışmayabilir, bence bu mümkün:))

daphnevega dedi ki...

eylül,
esnek bir işin olduğu için ne kadar şanslısın, en güzeli bu bence. hem işten koptuğunu hissetmiyorsun hem de istediğin gibi bölüştürüyorsun zamanını. süper bir durum bana kalırsa :)

eda,
tabi benim bu planlarım için hala vakit var önümde çalışarak geçecek :) gördüğüm kadarıyla çalışmayı bırakıp da keyif yapanlar, işten ayrıldıktan sonra sıkıntıdan patlayanlardan daha fazla.. bakalım zaman ne gösterecek.

don kişot,
tam da altalta denk gelmiş. kişisel görüşüm şu: benim bloguma gelip de bana sayfanda link verir misin diyen birine link veririm. eğer beni daha çok kişiye ulaşmak için bir vasıta olarak gördüyse bu konuda garip hassasiyetler gösterecek kadar ciddiye almıyorum sanırım bu işi ben.

zeya,
:)) ben de artık tadını çıkaracağım. "date with myself" ben bunu sevdim :)) deneylere devam!

Bng.U dedi ki...

:)
Ben de geçenlerde işten bunalıp eve gittiğimde a.şkıma " aşkım keşke çalışmıyor olsaydım çocuk doğurup evde güzel güzel renkli pastalar yapsaydım gezseydim bişiler yapsaydım sosyal bi ev hanımı moduna girseydim" dedim..

Sanırm hepimiz zaman zaman isyan ediyoruz böyle ama ne yazıkki çalışmaya devam.. Zaten 8 aydır çalışıyorum emeklilik hayalleri kurmaya başlamam için çok erken ama ne yalan söyliym bunaldım bilee.. :)

Aslı Cin dedi ki...

Öncelikle geçmiş olsun.

Sonra diyeceğim şudur ki, ben ilk paragrafı 33 üme gelince yaptım, pek memnunum hayatımdan şimdilik.

Sıkar mı ileride? Bilemem...

jelatin dedi ki...

Louis Vuitton çantayla gezmek, Louis Vuitton'dan aldığın şeyleri taşıdığın bir poşetle gezmek gibi. Ben diyorum ki, biz de üzerinde kocaman ZARA yazan poşetlerle gezelim. Ne dersin Ayşecan?

Güçlü dedi ki...

Kadınlarda standart olarak gözlediğim bişeydir ki; gençken para çok mühim değil mühim olan aşk triplerinde olan bayanların hepsi, yaş ilerlemeye başladığında ve profesyonel hayata geçildiğinde, mühim olan para, aşk da olsa fena olmaz tabi triplerine geçmektedirler. :)

Bu tip bir hayat hayal ediyorsan, seveceğin kişinin rasgele birisi olma şansını ortadan kaldırıyorsun demektir Ayşe :)
Yani parasal durumu iyi olan rasgele birisi olması şart :)
Sevgiler.

daphnevega dedi ki...

ccc,
evet biraz da bu bahsettiğim. zamanında bolca çalışmalıyız ki, sonradan boş boş durmanın tadını çıkarabilelim :) hep boş boş duran biri öyle hissedebilir mi ki?

asli,
sıkarsa da başlarsın ama aslı :) 33 bence harika bir yaş bunu yapmak için, ben de 10 sene kadar çalışıp demiştim, 10 sene çalışsam yapar 35, öyle işte :)

jela,
kader utansın jela. yüz bin milyonum olsa da LV almayacağım. Zara da biraz yardımcı olsun bize, hep lacivert hep lacivert..

güçlü,
mühim olan para değil. para lazım bir şey ama en mühimler listesinde değil benim için. aşk olmazsa hiç bir şey olmaz ve çok çok çok sıkılırım bence. parayı aşık olduğum biriyle "yiyemiyorsam" ben ne anladım o işten?

Güçlü dedi ki...

Sevgili Ayşe,

Hayattan zevk almayı bilmen ve dünyada aslında yapılacak ve kendini oyalayacak ne kadar çok şey olduğunun farkında olman ne güzel...

"Ne kadar çok öğrenirsem, o kadar az bildiğimi görüyorum" lafı boşuna değil... Merak ettikçe, denedikçe, gezdikçe, tozdukça, okudukça, öğrendikçe, aslında dipsiz bir kuyuda olduğunu görmeye başlıyorsun ve sıkılacak zaman olmadığını o zaman anlıyorsun işte...

Ben de "çalışmazsan sıkılırsın" tezine kesinlikle karşıyım... Bence tam tersi. Yapacak, deneyecek bunca şey varken koskoca dünyada sıkılmaya vaktim olmazdı benim...
Bilmiyorum yoksa ben mi biraz maymun iştahlıyım acaba? :)

Zaten bir yelkenliyle dünya turu bikaç senemi alırdı heralde, ondan sonrasına da bakardım işte :)

Ancak bunun maddi bir kaynakla bi şekilde desteklenmesi şart malesef. Benim söylemek istediğim buydu. Yoksa aşksız bir birliktelik... ı-ıhh bence asla...
Kusura bakma kafanı şişirmiş olabilirim. :)

Adsız dedi ki...

bence bunu sıklıkla tekrarla acayip hos olmaya baslıyor... bu arada biz turkler LV nin ..okunu cıkarttık yoksa bilmiyorum biliyor musun LV nin LV damgası olmayan bir suru cesidi var bir kere tarihi var tarzı var kalitesi var ama bizler oylemiyiz cingene halkız ya herkesde aynı olucak boyle igrenc fendi damgalar LV damgalar ben damgasızlardan yanayım LV ya da baska kullanayım ama kimse bilmesin tarzı farklı olsun... bilsen inan boyle dusunmezsin...
nube

Adsız dedi ki...

selam ayşe yine ben. Biraz önce yorum bırakmıştım ama sanırım bi aksilik oldu. Buldun mu hayatını geçireceğin aşkını?

ibeking dedi ki...

beni çok erken anlamaya başladın ayşecim..

daphnevega dedi ki...

güçlü,
evet evet sıkılacak zaman yok bence de.. ve çalışmazken yaptığın şeyler aslında çalışırken yaptıklarından çok daha ilginç!! ve evet ne yazık ki finansal bir desteğe ihtiyacımız var. bu yüzden biliyorum bunu bu yaşta yapamayacağımı, daha ileride yapmam mümkün olursa ancak yapabileceğimi.. kafam şişmedi, hayır, aynı şekilde düşünüyoruz:)

nube,
LV'nin tüm modellerine değil, kahverengi üzerine bej LV baskılı olan modelinedir dediklerim. Zaten fazla da model bilmem. Bir şeyi bin kişi takıyorsa o çok da manalı değil ama di mi?

didem,
ben senin kurduğum gibi büyük cümleler kurmayı sevmem, zaten beceremem de. ama evet hayatımdan gayet memnun olduğumu söyleyebilirim eğer ki illa merak ediyorsan.

ibek,
keşke daha geç olsaydı, daha çok uzun yıllar var önümde! :)

Adsız dedi ki...

ÖNEMLİ

AYSEEE

yel değirmenlerine karşı said...

BU YORUMUMU SİL BAK BU ADAM BU YAZINA DA YORUM ATMIŞ AMA REKLAM YAPMAK BİR İKİ GÜNE SENİ DE OKUR GİBİ YAPARSA HİÇ ŞAŞMA ADAM BENİM ÜZERİMDEN SAĞA SOLA LİNK ATIYOR AKLINDA OLSUN DENGEZİZİN TEKİ UZAK DUR ADAMIN YORUM DİYE EKLEDİĞİNİ DE SİL LÜTFEN MAİLİN YOK BENDE BANA YORUMDAN YAZARSAN SANA MAİLDEN DÖNERDİM