12 Mart 2008

Bruxelles chapitre un

Gitmeden birkaç gün önce Ayşegül'ün ilk 2 gün iş nedeniyle Belçika sınırları dışında olacağını duyunca biraz şaşırdık. 5 günlüğüne kızı görmeye gidiyoruz, o 2 gün İngiltere'de. Ama yapacak bişey yok. Yola çıkmadan önceki gece Ayşegüllere uğradım, annesi bana 16 kilo eşya verdi ona götürmek için! Veee Nevra, ben ve Ayşegül'ün annesinin bavulu toplam 40 kilo ettik ki bu gerçekten Ayşegül'ün orada olmayacak olmasından bile daha çok şaşırtıcıydı.*
*
Nevra arkadaşım bu aralar devamlı olarak Medpamid kullandığından uçağa binmemizi takiben 3 ila 5 dakika arasında benim umutsuz bakışlarıma rağmen uykuya dalmıştı. Hatta gerçekten hayatımda hiç şahit olmadığım şekilde "Ben galiba uyuycam Ayşe" cümlesini bitiremeden uykuya daldı. 4 saat havadayız. Çözülmedik bulmaca, okunmadık gazete-dergi, Belçika rehberi kalmadı. Şampuan şişesi olsa onu da okuyabilirdim. Nevra bir ara yemek için kalktı, yemeğini yiyip yine uyudu.
*
Ayşegül'ün bir arkadaşı bizi karşılayıp Ayşegül'ün şirin evine götürdü. Nevrayla hemen üzerimizi değiştirip yollara düştük. İnanmazsınız ama Nevra artık uyanmıştı.
*
Brüksel'e gelince ilk durak tabii ki Grand Palace oluyor. De Brouckere ya da Gare Central metro duraklarından birinde inip şehrin ana meydanı olan bu meydana ulaşabilirsiniz. Bir haritanız varsa zaten oldukça düzenli bu şehirde yolunuzu bulmak hiç de zor olmuyor. 2 sene önce geldiğim Brüksel'i hiç unutmamışım ya da şehir hiç değişmemiş.. Olduğu gibi duruyor. Grand Palace'ta etrafımıza bakındıktan, Japon turistler gibi yüzbin milyon fotoğraf çektikten sonra tabana kuvvet episodu başladı. Görülecek yerlerin çoğu Grand Palace etrafında. Şehrin merkezine uzak olanlara ise metroyla kolayca ulaşmak mümkün. Temel "sightseeing" noktaları olan St. Hubert Galleries, Manneken Pis (ki bu miniminnacık işeyen çocuğu kim neden bu bisrü güzel şeyle dolu şehrin sembolü yapmış anlamak mümkün değil, ulaştığınız zaman "Aman Allahım, bunu mu arıyorduk biz" diyorsunuz), Rue Nueve (mağazaların çoğu burada), St.Katherine ve St. Michael kiliseleri, Bourse (borsa binası), Comic Strip (karikatür müzesi) ve hafif parizyen Sablon hep yürüme mesafesinde. Devamlı dikkatinizi dağıtacak waffle dükkanları, külahta patates kızartması satan yerler ve butik çikolatacıları geze geze bile şehrin büyük kısmını bir günde bitimek mümkün. Ama yok hayır ben Atomium, Mini Europe, Chinese Pavilion, Cinquanterie ve Nişantaşımsı Louise'e de gitmek istiyorum derseniz 2 ya da 3 gün ayırmalısınız. Biz bu sefer müze gezmedik, benim daha önce gördüğüm ve Nevra'yı çok da açmayacağna inandığım Atomium ve Mini Europe'a da gitmedik.. Daha çok sokaklardaydık. St. Katherine tarafı bana nedense çok sempatik geliyor. O civarda dolanmaktan çok memnun oldum. Elimizde hazırladığımız rehberler, onlardan çok daha faydalı Ayşegül'ün rehberi, fotoğraf makinemiz, Six isimli Accessorize'dan aldığımız 8 euroluk koskocaman güneş gözlüklerimiz ve donan kulaklarımızla Brüksel'de dolandık.
*
Soğuk havaya rağmen Brüksel sokakta yaşayan bir şehir. Belki diğer Avrupa başkentleri kadar değil ama yine de çok renkli. Gece geç saatlerde bile sokaklarda insanlar var; gerçi bu sadece şehir merkezinde böyle ama bu da bir şeydir. Vietnamdan Yunan'a, sanırım restoranını görmediğim ülke kalmadı. Bu çeşitlilik güzel. Yine de ennn harika şeyin St.Katherine tarafında sokakta ayaküstü deniz ürünleri dükkanının olduğunu söylemeliyim. Brüksel'de tadılacak o kadar çok şey var ki, buraya sıkıştırmak istemiyorum :))
*

Nevrayla bütün gün oradan oraya yürüdük, kiliselerde dinlendik, şarap molası verdik, çikolata vitrinlerine yapıştık, üşüdük ama yılmadık! Akşam güzel bir yemek yedik. Ayşegül'ün bizi karşılamaya gelen arkadaşı yemek için bize katıldı. Saat 12 civarı eve pelteye dönüşmüş olarak döndük. Ben hemen uyudum, Nevra sanırım sofradayken de uyuyordu :))
Brüksel'de heryerde sigara içilebildiğini hatırlıyorum ama şüpheye düştüm. Şu an sadece beliri yerlerde içiliyormuş ama ben kıstasın ne olduğunu çözemedim. Barlarda genelde içiliyor ama içilmeyenler de vardı ve anladığım kadarıyla restoranlarda tamamen yasak. Aslında güzel bir uygulama bu. Bizdeki de böyle olmalı bence: Barlarda serbest, restoranlarda yasak.
*

*
Kısa kısa Brüksel:
*
*Metro 12'ye kadar işliyor. Biletler için ayrı bir dükkana gerek yok, istasyondan otomattan alınabiliyor ki büyük rahatlık.
*Brüksel'in 2 resmi dili var: Fransızca ve Flemenkçe. Ama İngilizce ve hatta ve Türkçe ile bile hayatınızı sürdürebilirsiniz :)
*
*İçki Duty Free'den bile ucuz nasıl oluyorsa. 4 euroya bir şişe Martini aldım.

*Sokağa adımımızı attığımız anda trafiğin tamamen durmasına, insanların bu kadar saygılı olmasına inanamadık ve buna bütün tatil alışamadık.

*Sümüklü böcek ve deniz minaresi yiyorlar.

*Starbucks yok. Yürü be Belçika diyorum.

*O kadar çok pencerede orkide var ki, bir tane orkideyi yaşatmayı beceremediğim için kendime kızdım.

*Adım başı H&M var.
*
Yemekler ve gezdiğimiz diğer şehirler üzerine söyleyecek şeyler çok. Bir süre burası Belçika etkisi altında olacak ama şunu da söylemek istiyorum: 13-23 Mart arası 19. Ankara Uluslararası Film Festivali var. Süper hazırlanmış bir site olmasa da detayları şuradan görebilirsiniz. Gösterimler Kızılay Büyülü Fener ve Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde. İtiraf ediyorum; Kieslowski sergisi beni filmlerden daha çok heyecanlandırdı.
*
Foto Naci:







Resimler:
1. Grand Palace'ta Town Hall
2. Grand Palace
3. St. Katherine kilisesi
4. Manneken Pis
5. Galleries St. Hubert
6. St.John kilisesi
7. Bourse

14 yorum:

Adsız dedi ki...

daha önce de hoşgeldin demiştim ama ulaşmadı yorumum tekrarlıyorum hoşgeldin:)belçika maceralarını heyecanla bekliyoruz ama onun dışında bişey rica etcem zamanın olursa;22 mart itibariyle 5 günlüğüne ankaradayım yine,22si ve 23ünde film festivalinde neler gösterilecek bilmiyorum ama inceleyecek vakti bulabileceğimi de sanmıyorum:(güzel yorumlarınla tavsiyelerde bulunursan sevinirim,dicektim:)

Unknown dedi ki...

Ahhh H&M, Avrupa'ya bir gitsem de H&M'i talan etsem :) Bir ara Hürriyet İK'da, H&M için iş ilanları vardı ama üzerinden aylar geçti hala bir tane ble H&M görebilmiş değilim İstanbul'da.

gokce dedi ki...

Ayşecim gezdiğin yerleri çok güzel tasvirlemişsin insanın yurtdışına çıksı geliyor:)

Adsız dedi ki...

şu caddeye adım atar atmaz herkesin durması hikayesi var ya ayşe'cim:)) ben hiç unutmam, benim önümde tır kadar devasa bir alet durmuştu. ben bakıyorum adam bakıyor. en sonunda eliyle geçiniz işareti yaptı da çaktım bana yol verdiğini..
beni de en etkileyen şey buydu: korna sesi yok, ve gece 2-3 civarı klüplerden eve dönerken bile genç arkadaşlarımız inle cinin top sektirdikleri sokaklardaki kırmızı ışıklarda bekliyorlardı!
medeniyet dedim, başka bir şey diyemedim!
bir de tabi 59 kilo gidip 4 ayda 67 kiloya dayanarak ülkeme dönmeme sebep olan o inanılmaz sokak waffle'ları..
oh ne iyi ettin vallaha.. sıra bende bakalım:)

Ebruli dedi ki...

Merhaba; daha önce Brüksel'e hiç gitmedim.Ama yazdıklarınızı okuyunca gitmiş kadar olmasam da, o ülkeyi, o şehri giden birinden öğrenmek çok güzel.Orada türkçe konuşulmasına çok şaşırdım.Brüksel'i kısa ve özetle çok güzel anlatmışsınız...
İnşallah bir gün giderim bende...

Adsız dedi ki...

Ayşecim hoşgeldin:) yazını bi solukta okudummm..
yediğin değişik yiyeceklerle ilgili bir yazı gelicek sanırım umarım yanılmıyorumdur!

Mr.TGM dedi ki...

Afyon-Emirdağlı çok vardır Belçika'da..Bu arada blogun adı Ayse&Nevra World olarak değişsin:)

Adsız dedi ki...

negzel bi blog böyle cıvıls cıvıls
italyanca biliyor musun bakim sen ?

daphnevega dedi ki...

titrekkelebek,
:)baya sonuna denk geliyormuşsun aslında ben sana son 2 günden tavsiye yapayım o zaman:
cenaze için birkaç kilo hurma 22 mart 19:15
coşku 22 mart 17:00
dört dakika 22 mart 21:30

ve özellikle cassavetes filmlerini çinli bir bahisçinin ölümü (22 mart 21:30) ve etki altında bir kadın(23 mart 21:30) tavsiye edebilirim. gösterimler kızılay büyülü fener sinemasında.

quentins,
evet bu dedikodu uzun zamandır var ama bir hareket yok. H&M'den fazla bişey bulamadık nedense, ben bi kemer aldım :)

gokce,
aman ne güzel o zaman, benim de hep gidesim var.

dilayra,
haha!! ben de şu kadarcık zamanda 2 kilo almışım daha çok kalsam patlıycaktım heralde. insana çok iyi geliyor dilara ya, ben geldiğimden beri bi hafiflemiş gibiyim, hadi sıra sende :))

ebruli,
teşekkür ederim! umarım gidersiniz yakın zamanda :)

merve,
evveeet! ben de en çok onu yazmak istiyorum :)

mr.tgm,
hahah! evet ya öyle oldu birazcık. bu ara o kadar çok görüştük ki bi süre ara verelim diyoruz :)

palpebra,
italyanca biliyorum, çeviri mi vardı?? bu ne garip bi yorum böyle!

zilsizzarife'nin yeri dedi ki...

Ayşe ne güzel gezmişsin görmüşsün gelmişsin.Sayende bizde resimlerinle gitmiş kadar olduk.
Süperdi teşekkür ederiz efem:)

Adsız dedi ki...

çok teşekkür ediyorum:)

Esra :) - kadincablog.blogspot.com dedi ki...

H&M neden Türkiye'de yok? anlamıyorum bunu

jelatin dedi ki...

o sümüklü böcek dediğin şeylerden paris'te yedim. anladım ki dünyanın en lezzetli yiyeceklerinin birinden 22 yıl boyunca mahrum kalmışım.

böyle deyince inanmayacaksın tabii. ama öyle.

Adsız dedi ki...

belçikada starbucks olmasını ummandan dolaaaayı tebrikler!!!!