La Petite Maison Istanbul
La Petite Maison'u uzun süredir merak ediyordum, beklediğime değdi. Gideli 2 ay oldu ve ben ancak şimdi ancak şimdi yazabiliyorum ama daha sonra hatırlamak istediğim bir yemek yediğimiz için geç olsa da yazmak istedim. Nice, Londra ve Dubai sonrası 4. şubesini İstanbul'da açan restoran kesinlikle bu güne kadar denediğim en iyi restoranlardan biriydi. İstanbul'un ilk 10'unda kendine rahatça yer bulur. Evet yemekler çok lezzetli ama bu tip bir mekanlarda yemek yerken bunun tam bir tecrübeye dönüşmesinde garsonlar ve mekanın katkısı da büyük, La Petite Maison da bu check-list'teki her maddenin hakkını veriyor. Maçka'da yer alan mekan yüksek tavanlı, çok ferah ve ayrıca artık havalar ısındığı bu günler için mekanın kocaman bir de bahçesi var.
Masaya oturduğunuzda hemen dikkatinizi çekecek domates ve limonları önce dekorun bir parçası sandım ama aslında yemek öncesi zeytinyağı eşliğinde baget ekmeğiyle yensin diyeymiş :) "Kalkıp buraya gelmişim, domatesi ne yapayım" derseniz, bence de öyle, kokteyl menüsüne göz atalım. Yemekten önce kokteyllerinden denemenizi kesinlikle öneririm. Ben yemek öncesi tatlı bir şeyler yiyip içmeyi sevmiyorum. Bu yüzden domatesli -aslında genel olarak tuzlu diyelim - kokteyller tam bana göre. Tomatini'yi menüde görür görmez bana göz kırptı, tadınca da ruh eşimi bulduğumu anladım. Ben buraya artık sırf bu kokteyl için bile gelirim. Bloody Mary aşkım yıllara dayanır, şimdi bir de Tomatini'm oldu. Masadaki taze domatese yüz vermeyip Tomatini'mle mutlu mutlu başladım akşama.
Arada şunu da söylemeliyim, buraya eğer akşam gidecekseniz bilmelisiniz ki mekanın içi çok karanlık, haliyle fotoğraflar da böyle.
La Petite Maison'da garsonlar konuya çok hakim, yönlendirmeleri çok başarılı. Ne istediğinizi, neden hoşlandığınızı anlayıp ona göre tavsiyelerde bulunuyorlar. Güzel olansa: burada her şey paylaşmalık. Bu benim en sevdiğim yeme şekli. Söylediğiniz her şey ortaya geliyor.
Başlangıç olarak akya carpaccio. Malesef fotoğrafta çok iştah açıcı görünmese de inanılmaz lezzetli. Öğrendiğimize göre tazeliği koruyabilmek adına menü sık sık değişecekmiş. Birçok carpaccio seçeneği sunduklarını biliyorum, hepsi böyle lezzetliyse her gidişte bir başkasına şans vermek için değişiklik iyi olur!
Gecenin kraliçesi tuzda levrek. Bu tabak resmen levreğin Niravana'ya ulaştığı an. Unutmayacağım ve tattığım için kendimi şanslı hissetmeme sebep olan bir ana yemekti. Enginar cipsiyle servis ediliyor.
Fiyatlar olabildiğince yüksek, kokteyller, yemekler, mekan ve bahçe harika.
Etrafınıza bakınca oldukça şık insanlar göreceksiniz ama normalde fiyat skalası bu civarda olan yerlere göre ortam hiç de kasıntı gelmedi bana. Birbirini süzen bir kalabalık yok, iyi yemek yemeye gelmiş insanlar var.
Havalı bir akşam yemeği için, kutlama yapmak için, özel günler için ya da benim gibi arada uğrayıp Tomatini içmek için La Petite Maison iyi ki gelmiş.
Masaya oturduğunuzda hemen dikkatinizi çekecek domates ve limonları önce dekorun bir parçası sandım ama aslında yemek öncesi zeytinyağı eşliğinde baget ekmeğiyle yensin diyeymiş :) "Kalkıp buraya gelmişim, domatesi ne yapayım" derseniz, bence de öyle, kokteyl menüsüne göz atalım. Yemekten önce kokteyllerinden denemenizi kesinlikle öneririm. Ben yemek öncesi tatlı bir şeyler yiyip içmeyi sevmiyorum. Bu yüzden domatesli -aslında genel olarak tuzlu diyelim - kokteyller tam bana göre. Tomatini'yi menüde görür görmez bana göz kırptı, tadınca da ruh eşimi bulduğumu anladım. Ben buraya artık sırf bu kokteyl için bile gelirim. Bloody Mary aşkım yıllara dayanır, şimdi bir de Tomatini'm oldu. Masadaki taze domatese yüz vermeyip Tomatini'mle mutlu mutlu başladım akşama.
Arada şunu da söylemeliyim, buraya eğer akşam gidecekseniz bilmelisiniz ki mekanın içi çok karanlık, haliyle fotoğraflar da böyle.
La Petite Maison'da garsonlar konuya çok hakim, yönlendirmeleri çok başarılı. Ne istediğinizi, neden hoşlandığınızı anlayıp ona göre tavsiyelerde bulunuyorlar. Güzel olansa: burada her şey paylaşmalık. Bu benim en sevdiğim yeme şekli. Söylediğiniz her şey ortaya geliyor.
Başlangıç olarak akya carpaccio. Malesef fotoğrafta çok iştah açıcı görünmese de inanılmaz lezzetli. Öğrendiğimize göre tazeliği koruyabilmek adına menü sık sık değişecekmiş. Birçok carpaccio seçeneği sunduklarını biliyorum, hepsi böyle lezzetliyse her gidişte bir başkasına şans vermek için değişiklik iyi olur!
Ve kızartılmış kabak çiçeği, ançüez ve adaçayı. Çok lezzetli bir sosla servis ediliyor. Kabak çiçeği her türlü sarılıp uyunabilecek bir yiyecek, bu kadar hafif kızartılınca da bambaşka oluyor.
Gecenin kraliçesi tuzda levrek. Bu tabak resmen levreğin Niravana'ya ulaştığı an. Unutmayacağım ve tattığım için kendimi şanslı hissetmeme sebep olan bir ana yemekti. Enginar cipsiyle servis ediliyor.
Fiyatlar olabildiğince yüksek, kokteyller, yemekler, mekan ve bahçe harika.
Etrafınıza bakınca oldukça şık insanlar göreceksiniz ama normalde fiyat skalası bu civarda olan yerlere göre ortam hiç de kasıntı gelmedi bana. Birbirini süzen bir kalabalık yok, iyi yemek yemeye gelmiş insanlar var.
Havalı bir akşam yemeği için, kutlama yapmak için, özel günler için ya da benim gibi arada uğrayıp Tomatini içmek için La Petite Maison iyi ki gelmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder